Bugün Mart’ın son günü, gözüm son zamanlarda haftalık hava durumunda güneşi gözler, termometreyi okurken, havaların ısınmasını beklerken, kendi havamı da ısıtmaya başlamıştım. 31 Mart 17-20 dereceyi gösteriyor. Tamam dedim beklenen gün geldi. İş kıyafetimin bi tık altı hem işe hem bisiklete uyanıyla pedallamaya başladığımda bu yeni binamıza ilk gelişimdi. Belediyeye geldiğimde daha önceden gözüme kestirdiğim bir yere bisikletimi kilitledim.

Gözüme kestirdiğim bir yer. Bunu söylerken aklımdan o kadar çok şey geçiyor ki. Modern bir büyükşehir belediye binası, yanında güzel bir AVM çarşısı, hemen yakınında adı beş ama kendi yedi yıldızlı otel. Şehre renk katacak bir komplex. İki tekerlekli ulaşım aracına yer yok.

Ülkemizde şehirlerde yaşayan insan ortalaması %93 olarak açıklanıyor. Bu şehirler aynı zamanda insanlar için doğal kaynakların tüketilmesinde de başı çekiyor.

Modern kentler; model arabalar, çok katlı binalar, gökdelenler ile ölçülmüyor, bisiklet sayısı ile derecelendiriliyor. Artık karbon salınımı için fosil yakıtlı araçlardan vazgeçiliyor. Kalkınmış ülkeler dünya genelinde birlikler oluşturup bu tür yakıtı kullanmayacaklarının tarihlerini açıklamaya başladılar. Ülkelerden önce Kent ve metropol belediye başkanları birlik kurarak bu konuda diğer kentlere öncülük yapıyorlar.

Biz hala teneke yığınlarını balkona nasıl koyarız derdindeyiz. Aracına kapısının önünde yer ayırmak için birbirini bıçakla baltayla öldürenler yaralayanlar oluyor.

Bisikleti umursamazlık; doktora gidiyorsunuz doktor ilaç yazıyor ama ilaçları kullanmıyorsunuz ona benziyor. Bisiklet yolları, park yerleri, çeşitli teşvikler, başarılı öğrencilere bisiklet hediye etmeler, servis ücretleri arttığından öğrencilerin okullarına bisiklet ile ulaşmalarında kolaylıklar, öncelik yaya sloganlarına bisikletlere de trafikte öncelik tanıma gibi çalışmalar ile sadece belediyeler değil STK’lar valiklikler, bisiklet kullanımına destek vermeliler.

Evet, bu ilk günüm olmasına rağmen sanki hergün böyle geliyormuşum gibi bir his vardı içimde. Ne kadar tuhaf değil mi? Geliyormuşum gidiyormuşum, hislenmişim, milli olmuşum. Oysa Başkanı olduğum Huzurevi Vakfı’na da böyle gidiyorum. Oradakiler alıştılar kimse yadırgamıyor, şaşırmıyor, umursamıyorlar bile. Olağan karşılanıyor.

Zaten niye tuhaflık olsun?

Nasrettin Hoca gibi ters binmiyorum ki.