Kardeş şehir Yiwu oraya gidiyoruz otelden otobüs ile. Fuarcılık sezonunun açılışı var. Tek bir çatı altında binlerce metrekare demeyeyim dönüm binlerce dönüm alan bir tek çatı bunun gibi yüzlerce var tek çatı altında ki dönümlerden birine gir kaybolursun.

Bu çatının altında ancak bir koridorunu akşama kadar bitiremezsiniz dükkan dükkan dükkan bunlar numunelik dükkanlarmış satış yok burada beğeniyorsun fabrikadan yüklüyorlar sipariş verdiğin malları.

Bu dönümleri bu dükkanları doldurmanın malları yığmanın nasıl yapıldığını üretildiğini bir düşünün.

Otel odasından bakıyorum. Kentsel yenilemenin üç evrimi gözüküyor çok katlı otelin 28. Katından. Önceleri bahçeli iki katlı villamsı evler, ikinci gelişme de apartmanlar toki misali, üçüncü evrim, gökdelenler. Apartmanlı mahallelerin arkasından okyanus dalgası gibi geliyor tsunami demek daha uygun.

Yine otobüsle yoldayız sağ tarafımızda hızlı tren hattı viyadük ayaklar üzerinde düz, inişi yokuşu olmayan bir kotta hızla gidiyor. Viyadük hızlı trenin vazgeçilmezidir. Hattın rayların altı boş, hat, ayaklar üstünde altını kullan yol yap, tarlaysa ek biç.

Bu kadar hızlı değişime nasıl ayak uyduruyorlar nasıl da hızla yapıyorlar bu binaları. Kamulaştırma yok, mahkeme yok, arıza yok. Arsalar, tarlalar, gayrimenkul dediklerimiz devletin. Yol açacağım dediğinde kimse dozerlerin önüne yatmıyor, eskiyi yıkıp bina yapacağım dediğinde kimse çatıdan kiremit tuğla atmıyor.

Biz ise; elimizde son kalanları da milli emlak adı altında arsaları tarlaları ormandan kurtardıklarımızı iki satır ilan ile satıyoruz, hem de çatır çatır. Bu devlet malını satma savurma hastalığı çok eskilere dayanıyor. Yıllar önce kurulmuş vakıflar, cami, han, hamamların vakfiyeleri şimdi bakıyoruz şahıs veya şirket malı olmuş, babadan oğula geçe geçe zamanımıza gelmiş. Vakıf malları şahıslarda. Camiler değil ama hanlar hamamlar şahıs malı. Geçen gün haberlerde vardı. Bir şahıs, tescilli koruma altında ki antik kenti satıyor belli ki dedeleri Romalıymış. Vakıfların bir tek camileri satılmamış onlarda satılığa çıkarılmıştır da inançlarımız müsaade etmemiş satın alınmasına.

Elde kalanlar kıyıda köşedekilere gelmiş sıra dağda bayırda kalanlara. Hayır, sahipleri okul yapacak sıradalar arsa bulunamıyor. Kent müzesi, kütüphane, konferans salonu kültür sitesi, üniversite, resmi kurumlar tesis edilecek kamulaştırmaya, para bulunamıyor. Yıllar önce devletin olan bu yerler bedava satılırken şimdi dünya paraya alınamıyor.

Fabrikaları önce özelleştirdik sonra sattık neymiş günümüz teknolojisine ayak uyduramamış işçiler çalışmadığı için üretim kapasitesi düştüğünden zarar ediyormuş. Devlete yük vatandaşa büyük geliyormuş.

Hadi bunları; Cumhuriyet döneminde güç şartlara rağmen kurulmuş resmi kurumları tesisleri yukarıda ki saydığımız sebeplerden sattık. Arsalar tarlalar ekmek istemez su istemez ne diye satılıyor ki?

Kamulaştırma denen bir şey var ya!