Birkaç hafta önce kız kardeşimin oğluna nişan takmak için İstanbul’daydık. İstanbul adeta yabancı bir kente dönüşmüş.

Beşiktaş, Kadıköy, Taksim gibi mekanlarda Türk’e rastlamak çok zor. Vapurlar, toplu taşım araçları da öyle. Sanırsınız Brüksel, Paris gibi kentlerin merkezindesiniz. Başta Araplar olmak üzere her renkten, her ırktan, her milletten insan kaynıyor. Şimdi de Filistinliler bekleniyormuş, Allah sonumuzu hayreylesin. Sizlere bir önceki yazımı da İstanbul’dan yazmıştım. Ancak öyle bir aksilik yaşadık ki; laptopumu unutuvermişim. Kargoya verilen lap top 10 günde elime zor geçti. Doğrusu kargo şirketlerimiz yabancılara satıldıkça hizmet kalitesi de düşmüş. Karşınızda muhatap bulamıyorsunuz makinalara konuşuyorsunuz onlar da çare üretemiyorlar. Neyse bu aksilik nedeniyle yazılarım da aksadı biz dönelim asıl konumuza.

Başlığımızı Terör savaşı olarak koyduk, zira bugün Hamas ile İsrail arasındaki savaşı başka türlü izah etmenin imkanı yoktur. Her iki taraf da terör örgütleri gibi davranmakta savaş suçu işlemektedirler. Filistin Kurtuluş Örgütü ya da devleti ile İsrail halkının yaşanan bu katliamlarda sorumluluğu yoktur. Bütün sorumluluk terör örgütü gibi davranan Netenyahu hükümeti ile Hamas terör örgütüne aittir. Kimileri Hamas’a terör örgütü demekten kaçınsalar da ben yaşadım gördüm.

1994 yılının birinci çeyreğini henüz tamamlamıştık, 4-5 ay önce ABD başkanı Bill Clinton’un gayretleriyle Oslo görüşmeleri yapılmış, İsrail Başbakanı Isaac Rabin ve Filistin adına Abbas tarafından imzalanmıştı. Anlaşma ile İsrail Filistin Ulusal Yapısını (Biz Filistin Devleti olarak kabul ediyoruz) tanımış, Arafat’ın Filistin’e dönüşüne izin verilmiş, Gazze ve Batı Şeria’nın Filistinlilere ait bölgelerinde özerk yönetimi de kabul etmişti.  İsrail, Ürdün sınır kapısı da açılmıştı. İşte bu anlaşmanın ardından o tarihte İsrail, Filistin ziyareti yapan ve Jeriha yakınlarındaki sınır kapısından geçen ilk resmi Türk heyeti bizlerdik. Heyet Dış Ticaret Müsteşarlığı önderliğinde Orta Anadolu İhracatçılar Birliği, TOBB ve DEİK üyelerinden oluşuyordu. Ben de Sivas Demir Çelik Genel Müdürü ve Orta Anadolu Demir Çelik İhracatçıları Birliği Başkanı sıfatıyla heyette bulunuyordum.

İlk olarak Tel Aviv’e indik. Orada heyetler arası resmi görüşmeler ve KEK toplantısı ardından ikili görüşmelerde bulunduk. Sonrasında resmi makamların tahsis ettiği otobüsle, Kudüs’e geçtik. Otelimize yerleştik ardından da Gazze’ye hareket ettik. Aracımızda temiz resmi giyimli, birçoğu Türkiye’de eğitim görmüş otomatik silahlı korumalarımız vardı. Gazze’ye vardığımızda caddelerde sivil halkın yanı sıra hırpani kıyafetli, saçlı sakallı silahlı insanlar da vardı. “Bunlar kim?” diye sorduğumuzda ”Başımızın belaları HAMAS militanları” dediler. Arafat’ın yemeğine katıldık sonra da hükümet binasında görüşmeye geçtik. Ardından da sefalet içindeki mülteci kampları, AB ve BM fonlarıyla yapılan toplu konutlar, okul ve hastaneleri, sosyal binaların inşaatlarını gösterdiler.

Ertesi günü erkenden yola çıktık, Batı Şeria’daki büyük kentleri ziyaret ettik. Kimi yerde Belediye kimi yerde Ticaret Odaları ile muhatap olduk. İşgal sonrası bu kentlerin beş, on km. yakınlarında İsrail askerlerince korunan Yahudi yerleşim yerleri yapılmış, Rusya ve diğer ülkelerden gelen Yahudiler buralara iskan edilmiş. Amaç Batı Şeria’da Yahudi nüfusu artırmak.

Nablus kentine geldiğimizde şehre girmeden aracımız bir benzin istasyonunda durdu, korumalar tedbir amaçlı belediye ile görüştüler, geleceğimizin bilgisini verdiler. Ancak bu bilgi yerine ulaşmamış olmalı ki, kent meydanına vardığımızda yoğun bir taş yağmuruna tutulduk. Korumalar hemen araçtan inip havaya ateş açtılar ve Arapça bir şeyler söylediler. Yaşları 15-18 arası çocuklar da çil yavrusu gibi dağıldılar. Aracımızın İsrail tarafının plakasını taşıdığı için saldırmışlar, HAMAS tarafından eğitilip salınıyormuş ortaya.

Toplantıda belediye başkanı özür üstüne özür dileyip HAMAS’ın barış istemediğinden terörden beslendiklerinden söz etti. Biz de artık HAMAS’ın nasıl bir örgüt olduğunu iyice anlamış olduk.

Aslında Yasser Arafat’ın başında olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü ve onun arkasındaki El Fetih, sadece bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi veren barışçıl, hoşgörülü tüm Filistin halkını kucaklayan merkez siyaseti güden mutedil bir örgüt. Bugün Arafat’ın yerini alan Abbas da öyle. Hamas ise İhvancı bir terör örgütü ve İsrail’in amaçlarına hizmet ediyor?

Peki Hamas ne zaman ve ne için kuruldu arkasında kim var? Bunları bir sonraki yazımda anlatacağım, ama şu kadarını söyleyeyim: Taliban’ı, El-Kaideyi, PKK, PYD, YPG, FETÖ gibi örgütleri kim kurdurup desteklediyse, Türkiye’de darbelerin arkasında kimler varsa, kimler proje partileri kurdurup, merkez sağın zayıflamasına sebep olacak siyaset mühendisliği yapıyorsa HAMAS’I da besleyip büyüten hatta İsrail’e saldırtan da onlardır. 11 Eylül’ü unuttunuz mu?

HAMAS olmasa Terörist İsrailliler, Hastaneye bomba atıp yüzlerce sivilin ölümüne sebep olabilir miydi? Kim Ortadoğu’yu ve dünyayı kan gölüne çeviriyorsa Allah’ın gazabı üzerlerine olsun. Yurtta sulh Cihanda sulh ilkelerine bugün çok ihtiyacımız var. Allah mazlumların yanında olsun, zalimleri kahreylesin.

Kalın sağlıcakla…