1993 Oslo görüşmeleri ardından İsrail ve Filistin arasında yumuşama başladı, Arafat İsrail’i tanıma sözü verdi, Şimon Peres de Filistin Ulusal Yönetimini kabul etti ve FKÖ Lideri Yasser Arafat’ın Gazze’ye dönmesini onaylayarak bir anlamda FUY ve FKÖ’yü de tanımış oldu.
1995’deki Oslo II ise geçici bir barışın ışığını yakmıştı.
İşte bu yumuşama sürecine destek vermek üzere Dış Ticaret Müsteşarlığı öncülüğünde, İhracatçı Birlikleri, TOBB ve DEİK’in işbirliğinde İsrail, Filistin ve Ürdün ülkelerini kapsayan bir çalışma ziyareti gerçekleştirildi. Ben de o tarihte SDÇ Genel Müdürü ve Orta Anadolu Demir ve Metaller İhracatçıları Birliği başkanı olarak bu geziye katıldım. Bu heyet aynı zamanda uzun yıllar ardından açılan İsrail işgali altındaki batı Şeria’dan Ürdün’e geçilen sınır kapısından karayolu ile (yayan) geçen ilk heyettik.
Bu seyahat bende iz bırakan önemli olaylardan biriydi. Aynı topraklarda bambaşka kültür ve inançları tanımanın yanı sıra ilginç ve şaşırtıcı olaylarla da karşılaşmıştık. Bunlardan birini Batı Şeria’nın önemli kentlerinden Nablus’ta yaşadık. Heyeti koruyan FKÖ görevlilerinin önceden telefonla uyardıkları halde Nablus belediyesinin önünde maalesef HAMAS örgütü tarafından taşlandık.
Aracımızın camları kırıldı, bir kurumun genel müdür muavini ayağından yaralandı, canımızı FKÖ elemanlarının derhal müdahale ederek yaşları 13-18 arasındaki Hamas tarafından kandırılan gençleri püskürtmesiyle kurtarabildik. Sebep ise heyeti 5 gün boyunca hem İsrail tarafında hem de Kudüs, Gazze ve Batı Şeria’da taşıyan otobüsün İsrail plakalı olmasıymış. Ertesi gün Eriha kasabası yakınındaki sınıra geldik, otobüsümüzden indik, pasaport kontrolü ardından yaklaşık 100 m. Yürüyerek Ürdün sınır kapısından geçtik. Bu hayatımda iki ülke arasında yürüyerek geçtiğim ilk sınır kapısıydı.
Ürdün’den anlatacak önemli bir şey yok biz dönelim bugüne ve gelelim başlığımıza taşıdığımız konuya. Nablus’taki taşlanmanın ardından Nablus belediye başkanı defalarca bizden özür dilemiş ve bunun HAMAS adlı terör örgütü tarafından planlandığını söylemişti. Birçoğu, ODTÜ, Hacettepe, İTÜ gibi okullarda yetişmiş çok güzel Türkçe konuşan Korumalarımız da HAMAS’ın başa bela olduğunu söylediler. Kudüs’e döndüğümüzde de otelde bizi karşılayan FUY bakanları da aynı şeyi söylemişler, HAMAS’ın barış sürecine zarar vermesinden endişe duyduklarından söz etmişlerdi. Nitekim öyle de oldu… Arafat’ın vefatından sonra başta Filistin olmak üzere Ortadoğu’da ihvancı, cihatçı, El-Kaide yanlısı örgütlerin güçlenmesi, HAMAS’ı legalize ederek Filistin yönetimini ele geçirmesine neden oldu. Bugün ise Trump’ın kurgusuyla Hamas ve Filistin kasabı Netenyahu sayesinde Ortadoğuda bir soykırım yaşanıyor.
Savaşın en şiddetli zamanında Trump ağzındaki baklayı çıkarmış, Gazze’nin Filistin’in elinden alınarak lüks oteller, kumarhaneler, AVM’lerle donatılacak, Gazze halkı da mülteci olarak bazı ülkelere gönderilecekti. Bu fikir bazılarınca tepkiyle karşılanırken, kimilerinin de iştahını kabartıyordu.
Birleşmiş Milletler genel kurulunda Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un diğer bazı Avrupa ülkelerini de yanına alarak Filistin’i tanıma açıklaması biraz olsun Trump’ın canını sıktı. İgiliz milletler topluluğu ülkeleri zaten daha önceden tanımışlardı. Ne yazık ki asrın liderlerinin görüşmesinde Filistin ve Gazze’den tek cümle edilmedi.
Türkiye Filistin’i 15 Kasım 1988 de tanıdı. O tarihten itibaren de Kudüs Başkonsolosluğumuz Filistin nezdindeki büyükelçiliğimiz gibi çalıştı. Bizim sözün ettiğimiz seyahatte Batı Şeria’ya geçtiğimiz andan itibaren Tel Aviv’deki maslahatgüzarımızdan ayrıldık, resmi heyetimizin sorumluluğunu Kudüs Başkonsolosu devraldı. Uzun yıllar İsrail’de büyükelçi bulundurmamıştık, tekrar büyükelçi ataması ise 2022 yılında oldu. Bilmeyenler için hatırlatmak istedim.
Bugün son katılan Avrupa ülkeleriyle birlikte Filistin Devletini tanıyan ülke sayısı BM üyesi 193 ülkenin 157’si ve iki de BM üyesi olmayan ülke. Avrupa ülkeleri Filistin’i tanımakla kalmadı birçok Avrupa başkenti ve büyük metropollerde İsrail Soykırımı karşıtı gösteriler yapılıyor. Bu gösteriler umarım Trump’ın Ortadoğu rivyerası yaratma hayilinin de sonunu getirir.
Gazze şeridinin çok yerini gördüm toplam 41 km, göz alabildiğince bir kumsala sahip belki de doğu Akdeniz’in en uzun kumsalı. Gazze şehrinin bulunduğu yerin etrafında mülteci kampları var 1,5 milyonun üzerinde insan 67 savaşında İsrail’den göçe zorlanan mülteciler. Açlık ve sefalet içindeydiler, bizim bulunduğumuz zamanda BM, AB, dünya sağlık örgütü gibi kuruluşlardan sağlanan fonlarla okul, hastane, rehabilitasyon merkezleri ve sosyal konut inşaatları devam ediyordu.
Bugün TV lerde gördüğümüz bombalanan o binalar işte o gün uluslararası örgütlerin ve yardım kuruluşlarının o zavallılar için yaptıkları binalardı. Binlerce kişi, yaşlı, kadın, çocuk demeden katledildiler, sağ kalanlar sokaklarda sefalet içinde. Gazze kasabı Netenyahu orada bir soykırım uyguluyor, ne uğruna?
Bir ucunda kumarhaneleriyle ünlü Monte Karlo sonra, Nice, Cannes, San Remo Fransa ve İtalya’nın sahil şeridinin benzerini oraya inşa etmek Trump’ın hayaliydi. İşte bunun uğruna, yeşil dolarlar uğruna insanlar ölüyor. Kim bilir, belki o sayede istakoz meraklısı iktidar milletvekilleri de Monaco’ya gitmek zorunda kalmazlar. O yüzden hiç sesleri çıkmıyor. Bu soykırıma karşı tavır koymak da muhalefet partilerine ve Avrupalı dostlara kalıyor. CHP, DP, SP ve DEVA partisi genel başkanlarına da bu işbirlikleri için teşekkür ederiz. O kadar mı? Hayır, Amerikan halkı da, A.B.D’de yaşayan bazı vicdan sahibi Yahudiler de Netenyahu ve soykırım karşıtı gösterilerle seslerini duyuruyorlar. İsrail’de bile vicadan sahibi kimseler de artık soykırıma dur diyorlar.
Bu gelişmeler biraz bizleri umutlandırıyor ve Trump’ın Ortadoğu Rivyerası hayali sona mı eriyor? Sorusunu akıllara getiriyor.
Filistin de kalıcı barış sağlanmak isteniyorsa, Trump bu hayalinden vaz geçecek, hem Hamas hem de Netenyahu gibiler Filistin ve İsrail’in başından gidecekler. Eğer bölge turizme açılmak isteniyorsa Filistin ve İsrail barışı sağlandığında iki ülke el ele ve ele güne muhtaç olmadan bunu yaparlar. Yeni moda tabir hani win, win (kazan, kazan) derler ya savaşacaklarına işbirliği yapsalar iki taraf da kazanacaktır. Avrupalı, Türk ve körfez yatırımcıları da bölgeye çökmeden usulü dairesinde bunu hallederler.
Soykırımsız, kansız, barış, kardeşlik ve refah içind bir Filistin dileğiyle kalın sağlıcakla...