Sabahın o bulanık saatinde, alarmı kapatıp gözlerimizi yarı açık halde mutfağa sürükleniyoruz.
Çaydanlık yerine kahve makinesi, simit yerine kahve kupası… Ve sonra o ilk yudum: İçimize çektiğimiz kafeinle birlikte, sanki gün yeni başlıyor. İşte burası, görünmez ama çok kalabalık bir topluluk: “Kahve içmeden güne başlayamayanlar kulübü.”
Kahve içmek sadece bir alışkanlık değil, birçok insan için bir ritüel. Uyanışın resmi açılış töreni gibi… Kimimiz için kokusu yetiyor, kimimiz içinse sert bir espresso şart. Kahve kupasını elimize aldığımız an, “tamam, artık hazırız” hissi geliyor. Günlük yaşamın koşuşturmacasında bu küçük mola, bir çeşit ruhsal hazırlık gibi.
“Kahvesiz yapamıyorum” diyenlerin bir kısmı gerçekten kafeine bağımlı olabilir. Kafein, beynimizdeki uyarıcı reseptörleri etkileyerek yorgunluk hissini bastırıyor. Ama işin bir de psikolojik tarafı var: Kahve, zihnimizde “başlangıç”la özdeşleşmiş durumda. Bir bakıma kahveyi içmesek de gün başlayacak; ama biz onu içmediğimizde sanki bir şeyler eksik kalıyor.
Kahve, sadece bireysel bir alışkanlık değil, toplumsal bir köprü de. “Bir kahve içelim mi?” sözü, dostluğun, sohbetin, iş görüşmesinin, hatta flörtün en doğal bahanesi. Kahve masasında kurulan cümleler, çoğu zaman evlerden ya da ofislerden daha samimi olur. Belki de bu yüzden kahve kültürü, dünyanın her yerinde böylesine kök salmış durumda.
Ama dürüst olalım: Kahve bazen bize zaman kazandırmıyor, aksine kaybettiriyor. “Bir kahve içeyim de öyle başlarım” dediğimiz işler, çoğu zaman kahve kupası bitene kadar erteleniyor. Yine de bu erteleme bile tatlı bir kaçamak. Çünkü kahve, aslında günlük hayatın kısa bir nefes alma hakkı gibi.
Kahve içmeden güne başlayamayanlar kulübü çok geniş ve renkli bir topluluk. Kimse üye kayıt formu doldurmadı ama her sabah o ilk yudumu alan herkes, zaten doğal üye.
Evet, belki bir miktar bağımlılık var işin içinde. Ama bir kupanın içindeki sıcaklık, sadece bedeni değil, ruhu da uyandırıyorsa; kahve, bir içecekten çok daha fazlası demektir.
Günün sonunda, kahve içmeden güne başlayamayanlar için asıl mesele kafein değil; o küçük kupada saklı huzur, rutin ve “artık hazırım” hissidir.