Sel, tufan, afet derken havalar önümüzdeki günlerde iyiden iyiye ısınıyor. Havalar ısınıyor da, seçim yeni geçmiş, millet geçim derdinde, siyaset nasıl ısınıyor? Sorusu hemen akıllarınıza geldi değil mi? Elbette vatandaşın derdi her gün artan oranda devam eden zam sağanağı, yetmiyor gibi vergi artışları, emekli, dul ve yetimleri yok sayan zihniyet ve daha neler, neler. Yani doğrusu vatandaş pek de siyasetteki ısınmayı umursamıyor gibi. Onları ısıtan mutfaktaki yangın, hayat pahalılığındaki infilak, önlenemeyen zamlar. Siyaseti ısıtanlar ise hangi partiden, görüşten olursa olsun, memleketin halinden memnun olmayan ve çıkış yolu arayan sorumluluk duyan kesimler.

Havalardaki ısınmaya, meteorolojik hadiseleri önleyebilmeye, Allah’ın nizamını değiştirebilmeye gücümüz yok. Ancak alacağımız tedbirler var. Bir defa ağır yağlı yiyeceklerden uzak duracağız, ölçüyü kaçırmayacağız, orta yaş üstündekiler mecbur değilsek sokağa çıkmayacağız, denize gireceksek sabah erken saatte veya güneşin feri sönmesine yakın gideceğiz, yürüyüş yapacaksak ya gece geç vakit ya da sabah namazından hemen sonra ve boş mideyle. Mesailer biraz gevşetilmeli, nasıl olsa beyaz yakalılar evden çalışmaya pandemide alıştılar gene bir süre öyle devam edebilir. İş ve ev ortamı soğutulmalı ancak klimanın önünde sakın oturmayın. Elektrik pahalı klimalar vantilatörler çok masraflı denilebilir ama sağlığınızın değeri parayla ölçülmez. Hem bakarsınız, seçimden önce bir ay gaz paramızı ödeyen zat samimiyse çöl sıcaklarında bir ay da belki elektrik paramızı öder. Sıvı tüketiminizi de sakın ihmal etmeyin. Aile hekiminizle istişare etmekten de çekinmeyin.

Bazılarınız “biz bunları zaten biliyoruz sen sadede gel, siyaset nasıl ısınıyor?” Diyorsunuz gibi geldi bana. Tabi merak eden sadece sizler değilsiniz, memleketin halinden şikayet eden, zamlardan bunalmış, emekli maaşına sadaka mahiyetinde artış alan AKP’liler bile bu iktidardan umudunu kesmiş. Peki muhalefet umut veriyor mu? Ne gezer onlar da umutsuz vaka! CHP eski hizipçi, kurultay partisi günlerine geri dönüyor. Önceki yazılarımda anlattım, o kafalar değişimi sadece Kılıçdaroğlu’na bağlamışlar. Sanki beyler, oturdukları koltukları delegesiz, ön seçimsiz KIlıçdaroğlu’na borcu değilmiş gibi arkadan iş çeviriyorlar. Çeviriyorlar ama yaptıkları gizli toplantının kayıtlarının internete sızmasına engel olmayacak kadar acizler.

Bir diğeri, kolumu keser diyetimi öderim diyor ama el altından da yerel seçim pazarlıklarına başlamış bile. Bu kafayla giderlerse eldekileri de kaybedecekleri aşikar. Diyet ödediklerini söyleyenler önce dönsünler Manisa’nın iki merkez ilçesi ve kendilerine altın tepside sunulan diğer ilçelerde neden kazanamadıklarının muhasebesini yapsınlar. Şimdiden açık ve net söylüyorum. Merkez sağ oyları yok sayanlar kazandıkları belediyeleri de bir, bir kaybetmeye mahkumdurlar. Alaşehir 71 yıl sonra nasıl CHP’ye geçti? Akhisar’ı AKP elinden nasıl aldı? Ahmetli’yi neden kaybettiler? CHP de bunları sorgulamalıdır. Makamı ne olursa olsun, tevazu nedir bilmez, töre nedir bilmez, öyle eli belinde caka satıp daha kısa pantolonla gezerken, siyasetin içinde yoğrulmuş büyüklerine “akıllı ol” diye ayar vermeye kalkan güç zehirlenmesine uğramış nobran siyasetçilere bel bağlarsanız daha çok tokat yersiniz.

Gelelim merkez sağa. Asıl kazan orada kaynıyor, TV yorumcuları bile merkez sağda güçlü bir harekete ihtiyaç olduğunu anlamışlar. Ancak hala bazı şeyleri anlayamamışlar, bazıları DEVA, Gelecek gibi partileri merkez sağ sanıyor. Ancak kimse ümitsizliğe kapılmasın, merkez sağda birliği sağlayarak güçlü bir hareket oluşturmak kendilerini siyaset mühendisi sanan ebucehillere bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli bir iştir.

12 Eylül sonrası Büyük Türkiye Partisinin kuruluşunu bilenler hatırlayacaklardır. Merhum Sadettin Bilgiç’in antrenörlüğünde İstanbul Taksim’de Kunt apartmanında Hüsamettin Cindoruk başkanlığında müthiş bir çalışma vardı. Ankara’da da Mehmet Gölhan’ın Sezenler sokaktaki bürosunda AP döneminin bürokratları hummalı bir parti kurma çalışması yürütüyorlardı. Cindoruk AP il ve ilçe teşkilatları ile iletişim kuruyor taşradaki demokratların birlik içinde olmalarını sağlıyordu. Eğitimciler Necip Güngör Kısaparamak’ın (Fatih Kısa Parmak’ın babası) Adakale sokaktaki bürosunda, AP Gençlik kollarından yetişenleri derleyip toplamakla da Hamdi Üçpınarlar, Refaiddin Şahin, Aykut Kuranel ve Ahmet Uyanık görevlendirilmişti. Ekip önce Necatibey Caddesindeki merhum Aytaç Bilgiç’in yazıhanesinde toplanıyordu. Halka genişleyip bizim kuşak d dahil olunca Küçük Esat’taki Refaiddin Şahin’in bürosunu karargah yaptık. 67 vilayetten gelen gençler, kamuda çalışan arkadaşlarımız dolup taşıyordu adeta.

Merhum Süleyman Demirel’den işaret gelince Cindoruk Ankara’ya geldi kendisini karşıladık, merhum Gölhan ve büyüklü küçüklü bütün guruplar bayrağın altında buluştu. Demirel Partinin başına Cindoruk’un geçmesini istedi. Ancak darbe konseyinin veto yetkisi vardı. Cindoruk bunu işaret ederek, kendisinin veto edilmesi halinde partinin zaafa düşeceğini söyleyerek darbeye karşı olduğu bilinen Ali Fethi Esener paşanın genel başkan olmasını önerdi. Cindoruk ve Gölhan da yardımcıları oldular.

Bugün işareti verecek Demirel artık yok ama sağlığında ona karşı olanların bile katılımıyla merkez sağdaki cephe giderek büyüyor. Daha önceki yazılarımda merkez sağdaki hareketliliğin düğünlerde, derneklerde, Isparta’daki anma toplantısında sürdüğünden ayrıntılı olarak söz etmiştim. Benim katılamadığım başka düğünler, toplantılar da sürüyor ama henüz işaretin nereden, nasıl ve ne zaman geleceğini söylemek için erken. Merhum Demirel kendisi hayatta olmasa da izinde gidenler, rahle-i tedrisinden geçenler, davasının, idealinin takipçileri el birliği ile bu davaya sahip çıkarak işaret fişeğini ateşleyeceklerdir. İşte o zaman farklı guruplar, hareketler, Uysal da, Serdaroğlu da, Öz de ve diğerleri de tıpkı 83 de olduğu gibi aynı bayrağın altında toplanacaklardır.

Büyük Türkiye Partisini kurulduğu günün ertesi günü Ankara Yenişehir pazarındaydım. Delikanlı bir pazarcı Tercüman gazetesinin manşetten verdiği haberi göstererek “essahı çıktı” diye bağırıyor hem müjdeyi veriyor hem de domatesini satıyordu. Üç günde bütün yurda yayılmış, vatandaşlar il ilçe teşkilatlarında görev almak için yarışıyordu. Ne yazık ki ömrü uzun sürmedi darbecilerin korkusu gayri hukuki bir şekilde partinin kapatılmasına, Demirel, Cindoruk, Gölhan, Çağlayangil, Bilgiç, Menteşe ve daha birçoklarının Zincirbozan sürgününe gönderilmesine yol açtı.

Evet! Havalar ısınıyor, çöl sıcakları geliyor, düğünlerde derneklerde siyaset de ısınıyor ama turpun büyüğü heybede. Toplan borusu yaz geçip, hava sıcakları normale dönüp, Ankara’nın sararan yaprakları kızıla dönüp dökülmeye başladığında Demirel’in el verdiği evlatlarınca çalacak. Siz asıl hareketi o zaman görün.

Kalın sağlıcakla…