15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü saymazsak Temmuz ayı Türkiye’nin yakın tarihi açısından hep olumlu olayların yaşandığı bir aydır.

18 Temmuz 1920 Büyük Millet Meclisinin Misak-ı Milli kararını oy birliği ile alarak yemin ettiği gündür. Bugün bop, sibop falan derken takan kalmadı ama kayıtsız, şartsız vatansever olanlar için hala önemli bir gündür. 20 Temmuz 1974 ise Kıbrıs Barış Harekatı ile Türkiye’nin bana göre Hatay’dan sonra ikinci toprak kazanımıdır. Misak-ı Milli kararından tam bir yıl önce 23 Temmuzda Erzurum Kongresi toplandı. Erzurum Kongresinden tam 20 yıl sonra da Hatay Cumhuriyeti Türkiye Cumhuriyetine katıldı. 24 Temmuz 1923 ise Türkiye’nin tapusu demek olan Lozan anlaşmasının imzalandığı gündür. Aslında bu önemli olayların birbirlerini tamamlayan özellikleri olduğunu düşünmüşümdür. Bugün bunları ele alacağım, ama önce şu başlıktaki ifadeye bir açıklama getireyim.

Serhan Kelleözü Adanalı bir müzisyen. Temmuz ayında Erzurum’da askerlik görevindeyken dondurucu bir soğuğa yakalanmışlar. Tabi melbusatta sadece yazlık kıyafetler var. O soğukta eğitime ara verip koğuşlara dağılmışlar. Serhan gitarını eline almış, Akdeniz’in sıcağına duyduğu özlemle besteleyivermiş “Akdeniz Akşamları” şarkısını. Şarkıyı önce kendi gurubu Merdivenler ile okumuşlar, sonra da Türkiye’de birçok ünlü sanatçı hem sahnelerde hem de plaklara okumuşlar zamanının en çok rağbet gören şarkılarından olmuş. Tatillerde, kamplarda, yazlık sitelerde akşamları gençler toplaşıp şarkı söylerken gitar çalan her delikanlının da ilk çaldığı eser olmuş. Belki de en çok okunan parça da budur.

Geçtiğimiz birkaç gün içinde geçmişte yaşanan bu önemli günleri anarken dışarıda da 45 derece sıcaklık vardı. Uzmanların görüşüne uyup evden dışarı çıkmadık ama elim de klavyeye gitmiyordu ki, açık radyodan Akdeniz Akşamları çalıyordu. Ardından da “hele bir de aylardan Temmuz ise” deyince bugünkü başlığımın fikri oluşuverdi. Üstelik onlarca sanatçının okuyup plağını, kasetini çıkardığı, bugün bile her yaz tatilinde kumsalda buluşan gençlerin hemen hepsinin çalıp söylediği bu şarkının bestecisini yok sayıp, şarkıyı İbrahim Tatlıses’e, Haluk Levent’e mal etmeye kalkanlara karşı da asıl bestekarını öne çıkarmayı görev bildim.

Şimdi gelelim Temmuz ayında birbirleriyle bağlantılı gördüğüm önemli olaylara. Malum Erzurum kongresi milli mücadelenin yol haritasının en önemli kilometre taşlarından. Misakı milli andının Gazi Mecliste kabulü de milli mücadelenin ana hedefi. Lozan ülkenin tapusu. Hatay’ın Anavatana katılışı da Türkiye’nin Lozan’dan sonraki ilk toprak kazanımı. Atatürk’ün hasta yatağında büyük bir titizlikle takip ettiği, Başvekil Celal Bayar’ın ustalığı, Hatay Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’in Türkiye sevdası ve en nihayet Atatürkün ölümünden sonra yapılan referandumla Türkiye’ye iltihakı. Tabi Ata’nın ölümünü müteakip İsmet Paşa’nın da konuyu devam ettirmesi başarıyı getirmiştir.

20 Temmuz Barış Harekatı da bana göre Türkiye’nin ikinci defa toprak kazanımının yolunu açmıştır. Bu Harekata cevaz veren hukuki dayanaklar ise 1959 yılında imzalanan Londra ve Zürih anlaşmalarıdır. Bu anlaşmalarla adadaki İngiliz egemenliği sona ermiş, Türk ve Rum toplumlarının anayasal düzene dayalı ortaklığı ile bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu anlaşmalar ile Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık anayasal düzenin ihlaline karşı garantör ülke olmuşlardır. İşte 1974 20 Temmuzunda Ecevit Hükümeti bu anlaşmalara dayanarak Barış Harekatını gerçekleştirmiştir. Bu anlaşmalar, merhum Fatin Rüştü Zorlu’nun diplomatik dehası, merhum Menderes’in ikna kabiliyeti ve Türkiye’nin dış itibarı sayesinde imzalanmıştır. Ne yazık ki; Kıbrıs’ta söz sahibi olmamızı sağlayan bu iki insan Menderes ve Zorlu bu başarının bedelini canlarıyla ödemişlerdir.

Merhum Atatürk, dünyayı okumaktaki muazzam öngörüsüyle ileriyi görmüş, “Kıbrıs’a hakim olan Ortadoğu’yu da yönetir” demiştir. İşte Menderes ve Zorlu, Türkiye’yi adada söz sahibi yapmakla İngiltere’nin hakimiyetine son vermiş ve emperyalizmin tekerine çomak sokmuştur. Erdemir projesine destek vermeyen Amerika’ya misilleme olarak Menderes hükumeti finansmanı Polatkan’la Sovyet’lerde bulmuş bu da onun bedeli olmuştur. Menderes, Zorlu ve Polatkan Haziran 1960 da Moskova’ya gitmek üzere plan yapmışlar ve bu cunta tarafından duyulunca darbe apar, topar 27 Mayıs tarihine çekilmiştir. Bu darbeyi yapanlar, bu üç yiğidi darağacına yollayanlar, göz yumanlar ne yazık ki büyük bir aymazlıkla, ülkenin geleceğini düşünmeden büyük bir vebal altına girmişlerdir.

Kendilerini Menderes ve DP iktidarına benzetenler veya benzedikleri iddiasıyla halkı kandıranların ise ne DP, ne de Menderesle hiçbir benzerlikleri yoktur. DP Kıbrıs’ta söz sahibi olmamızı sağlamış, onlar ise Annan planına destek vermekle DP’nin tam zıttı politika gütmüşlerdir. KKTC’yi tanımayan gardaş Türki Cumhuriyetleri ne yazık ki üç kuruş için Güney Kıbrıs’ı tanımışlardır. Nerede kaldı itibar? Türkiye Ortadoğu’da söz sahibi olmak şöyle dursun, ne İsrail’in yayılmacılığına ne de Trump’ın Gazze’de Ortadoğu Rivyerası yaratma hayaline tepki verebilmiştir. Tek yaptıkları BOP projesiyle avunmaktır. Şimdi de sözde II. Çözüm projesi aldatmacasıyla yeni tehlikeli sulara dalma hayalindedirler. Terörsüz Türkiye’yi kim istemez? Ancak görünen terörsüz Türkiye yaratmak değil ülkemizin üniter yapısını riske atmak ve bölücülüğe çanak tutmaktır.

Terörsüz Türkiye istiyorsak önce yargıyı adil hale getirmek, nahak yere tutuklamalara son vermek zorundayız. Hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler, demokrasi, din, vicdan, ifade ve söz hürriyetini sağlam temellere oturtmak zorundayız. Çoğunlukçuluğu değil çoğulculuğu savunmalıyız. Bir de dönüp Türkiye’de hiçbir şekilde silahlı kalkışmanın olmadığı 1950-60 dönemi DP politika ve uygulamalarının neler olduğu araştırılmalı, analiz edilmeli ve çıkarılan sonuçlara göre davranılmalıdır.

Bugün Temmuzun son günü, yarın siz bu yazıyı okuduğunuzda Ağustos ayına girmiş olacağız. Ağustos ayı da Zafer ayıdır. Büyük zaferler hep bu ay kazanılmıştır. Eylül ayı da ilk gününden başlamak üzere hep kurtuluş günleridir. Kimse devletine, milletine sadakatle bağlı, etnik kökeni ne olursa olsun bu aziz milleti sınamasın. Bu millet zaferlerini de, kurtuluşunu da birlik ve beraberlikle kutlar. Kükremiş sel gibidirler, bentlerini çiğner aşarlar. Vatanına, milletine, devletine sahip çıkarlar. Umudunuzu asla kaybetmeyin birliğinizi, dirliğinizi koruyun. El ele, kol,kola, gönül gönüle aşılamayacak engel yoktur.

Kalın sağlıcakla...