Sokaklar kalabalık ama sessiz. İnsanların adımları birbirine karışıyor; ama kimse kimseye çarptığını fark etmiyor bile.
Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor ama sanki kimse bir yere varmıyor. Kafalar önde, omuzlar düşük, gözler boş. Gülümseyen yüz neredeyse hiç yok!
Son zamanlarda bunu daha çok fark eder oldum.
Belki de uzun süredir bakmadığımız için bu kadar yabancılaştık birbirimize. Sokağın, insanın, hayatın rengine karşı körleştik. Göz göze gelmek cesaret ister oldu. Gülümsemek neredeyse bir isyan gibi algılanıyor.
Ne garip… Mutluluk bir zamanlar sıradandı. Şimdi ise yakalaması çok zor bir şey!
**
Bir zamanlar bu şehirler başka nefes alırdı. Komşunun çocuğu kaldırımda oyun oynarken gülüşürdü. Otobüste göz göze gelince başlar hafifçe sallanırdı, bir selam yerine geçerdi.
Markette sıra beklerken “Ne kalabalık değil mi?” diye başlayan sohbetler olurdu. Şimdi suskunuz.
Kendi içimize gömülmüş, birbirimizin varlığını unutmuş gibiyiz.
Acaba biz ne zaman bu kadar yalnızlaştık? Ne zaman kırılmalar birikti de suskunluğa dönüştü?
Ve ne zaman öğrendik gülümsememeyi?
Hayatın yükü ağırlaştı. Geçim derdi, endişeler, kötü olaylar, kaygılar… Herkesin kalbinde ayrı bir yara.
Ama bunlar insan olmanın ağırlığı değil mi zaten? Aslında yükler paylaşıldığında hafifler…
Yeter ki hatırlayalım: Yalnız değiliz!
**
Gülümsemek bir lütuf değil. Bir iletişim dili, bir varlık işareti. “Ben buradayım” demek!
Ve daha da önemlisi, “Seni görüyorum” demek.
Evet, belki karşındaki insanın yüzünde umut yok. Belki içinden geçirdiği fırtınayı göremiyorsun. Ama yüzündeki küçücük bir tebessüm, onun yorgun kalbine hafif bir esinti olabilir. Gülümsemenin verdiği güç küçümsenemez. Bazen bir tebessüm, bütün bir günü değiştirir. Hatta bir hayatı!
Bunu unuttuk biz. Hızlandık, koştuk, yetişemedik…
Ama en çok da birbirimize temas etmeyi unuttuk. Hâl hatır sormayı, göz göze gelmeyi, içten bir “Günaydın!” demeyi…
Yine de hiçbir şey bitmiş değil.Çünkü hâlâ hissediyoruz. Hâlâ bir şeyler eksik geliyor. Ve bu eksiklik, hâlâ tamamlanma ihtimalinin olduğunu gösteriyor.
**
Belki de yeniden başlamak için büyük şeyler gerekmez.
Belki bir sabah, bir kişiyle göz göze gelip gülümsemek yeter. Belki bir "Merhaba", bir “Kolay gelsin”, bir “İyi günler”…
Düşünsene, bir sabah uyanıyorsun ve sokakta ilk karşılaştığın insan sana gülümsüyor. Sıcacık bir tebessümle, hiç tanımadığı biri…
Günün o an değişmeye başlar. Umut, işte öyle sessizce yayılır. Tıpkı sabah güneşinin yavaşça kenti aydınlatması gibi.
Gelin, bu yazıyı okuyan herkes, bu sabah bir gülümsemeyle başlasın güne!
Tanımadığı insanlara selam versin. Konuşmasa da gözlerinin içiyle “Ben seni görüyorum” desin.
Kim bilir, belki bu sessizlik zinciri kırılır.
Belki sokaklar yeniden konuşur, çocuklar yeniden güler, biz yeniden birbirimize yaklaşırız.
Unutmayalım: Değişim bazen bir cümlede başlar. Bazen sadece bir gülümsemede. Ve umut, bir tebessüm kadar yakındır…