Hiç dikkat ettiniz mi? Vücudumuzun 36,5 santigrat derecelik sıcaklığı sabit kalmak zorunda. Sadece 1 derecelik bir artış bile bizi rahatsız etmeye, hatta hasta etmeye yetiyor.
Aynı şekilde, çift kollu bir terazide yalnızca 1 gramlık bir fark bile dengeleri alt üst ediyor. Hava sıcaklığı 1 derece değiştiğinde ise doğa buna hemen tepki veriyor: Bazı bitkiler erken çiçek açıyor, bazı hayvanlar yumurtadan zamanından önce çıkıyor.
Denge, sadece doğaya ait bir yasa değildir.
Tıpkı doğadaki gibi, insan ilişkilerinde de küçük farklar büyük sonuçlar doğurabiliyor. Bir kelimenin tonu, bir bakışın sertliği ya da zamanında gelmeyen bir ilgi, ilişkinin dengesini sarsabiliyor. Karşımızdakine haddinden fazla yüklenmek ya da kendimizi gereğinden fazla geri çekmek, terazinin kefelerini bozuyor. Oysa sağlıklı ilişkiler, karşılıklı saygı, anlayış ve sınırlar içinde kurulan bir dengeyle varlığını sürdürebiliyor. Bu denge, her zaman tam bir eşitlik anlamına gelmese de, tarafların birbirini gözettiği, duyduğu ve değer verdiği bir alan yaratıyor.
İlişkilerde dengeyi kaybettiğimizde ne olur? Genellikle bir taraf fazlaca veren, diğer taraf ise fazlaca alan konumuna geçer. Bu dengesizlik bir süre tolere edilebilir görünse de, zamanla içten içe birikerek kırgınlıklara, küskünlüklere ve kopuşlara yol açar. Denge bozulduğunda sevgi bile yorulur; anlayış yerini beklentiye, paylaşım ise hesaplaşmaya bırakır. Oysa bazen yalnızca biraz geri çekilmek, susmak ya da dinlemek, terazinin kefesini yeniden dengeleyebilir.
İnsan ilişkilerinde denge, mükemmel olmak değil; farkında olmaktır. Nerede durduğunu, nerede fazla geldiğini ya da nerede eksik kaldığını anlayabilmektir. Çünkü gerçek bağlar, birbirine yaslanmak kadar, birbirine alan tanımayı da gerektirir.
Belki de kendimize sıkça şu soruyu sormalıyız:
Bu ilişkide dengeyi kuruyor muyum, yoksa fark etmeden terazinin kefesini tek başıma mı taşıyorum?