Viyana’da son günümüz artık eve dönme zamanı geldi. Varsa, yoksa güzel ülkem. Hiçbir şeye değişmem. Nizamını, intizamını, kurallara uyan hoşgörülü insanlarını, yaya geçitlerinde yayalara öncelik tanıyan sürücülerini özleyeceğiz buranın, o muhteşem yapılarını, yemyeşil parklarını, bahçelerini, mis kokulu çiçeklerini, geniş, temiz, akıcı bulvarlarını, caddelerini arayacağız.

Fazla alışmadan eve dönmek en iyisi yoksa Ankara’nın trafiğini, ülkemin keşmekeşini, kaosunu, vatandaşa saygısızlığı, üzerinize süren araçları, sigarasının izmaritini, boşalan paketini, burnunu sildiği kağıt mendili hatta maskesini yerlere atan insanlarımızı gördükçe üzülürüz, mutsuz oluruz. Hele hele tarihi dokuya uyumsuz betonları, gökdelenleri, kesilen ağaçları, imara açılan yeşil alanları gördükçe kahroluruz. İyisi mi vakitlice dönelim dedik.

            İyi ki de dönmüşüz. Zira Budapeşte’de Avrupa’ya adımımızı attığımız günden 11 gün sonra Viyana’dan döndüğümüz güne kadar paramız %10 dolayında değer kaybetti. Allahtan uçak ve tren biletlerimizi, otel ücretlerimizi peşin ödemiş, dövizimizi de peşin almıştık. Kredi kartı kullanmadığımız için de çok fazla bu değer kaybından etkilenmedik ama yediğimiz, içtiğimizi, harcadığımız her avroyu TL’ye vurduğumuzda moralimiz çok bozuldu. Eğer bugün gidiyor olsaydık herhalde vaz geçerdik çünkü döndüğümüz günden bu yana da paramızın değer kaybı %30 u aştı. Hoş! Türkiye’de de fiyatlar aldı başını gitti, sanki her şey dolara endeksliymiş gibi her gün her şeye zam. Mazot, benzin ilk kez 2 haneyi geçti. Zam şampiyonları ise kağıt ürünleri ile kahve. Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardı 80 yıl oldu esprisi yaygın ama bugün gördük ki 80 değil 100 yıl olmuş, zaten insan ömrü de ona yetmez.

Neyse… Biz yeniden gezi notlarına dönelim, siyaseti, ekonomiyi, güncel hadiseleri önümüzdeki haftadan itibaren yeniden ele alacağız. Bütçe maratonunu takip ediyoruz elbette söyleyeceklerimiz olacaktır.

Efendim! Türk Hava Yolları tüm ilgisizliğe, vurdumduymazlığa rağmen gene geleneksel konukseverliğini ve kaliteli hizmetini sürdürüyor. İlgisizlik, vurdumduymazlık derken nasıl övüyorsunuz? Diyebilirsiniz, onu da anlatacağım. Gidiş uçuşumuz Budapeşte idi özel şirketten daha uygun bilet bulmuştuk. Dönüşümüz ise direk Ankara ve THY idi. Ancak gidişimizden üç gün önce gelen mesajla uçağımızın sabah saatinde ve İstanbul aktarmalı olacağı bildirildi. İlgisizlik, saygısızlık, vurdumduymazlık dediğim bu.

Ankara uçağında yeterli doluluk olmadığı için iptal edilmiş ve İstanbul aktarmalı uçuşumuz gerçekleşecekmiş. Tabi bu bilgi açıkça söylenmiyor ama bir şekilde biz öğreniyoruz. Benim uçağım akşam saatinde, bilgim ve rızam olmadan nasıl sabaha uçağına alırsın? Sabah toplantım olabilir, doktor kontrolüm olabilir her şey olabilir. O zaman ertesi günü uçuralım. Peki bir gece fazladan kalırsam otel ücretim ne olacak, THY mi ödeyecek? Yok! Bu düpedüz saygısızlık ve yolcuyu adam yerine koymamaktır. Allahtan THY personeli amirleri, yöneticileri gibi ilgisiz ve saygısız değil, çözüm üretmek için ellerinden geleni yaptılar. İki gün sonraki direk Ankara uçuşunu bile teklif ettiler ama onun da iptal edilmeyeceğinin garantisi yok ki. Neyse artık aynı gün öğleden sonra uçağında anlaştık zaten sabah kalkan uçakla aynı bağlantıyı veriyormuş. Yani bizi 6 saat İstanbul hava alanında bekleteceklermiş, hani bir hamburgerin 70 TL bir küçük pet şişe suyun 15 TL olduğu yer. 6 saat beklediğimizde birilerinin kulaklarını çınlatır dururduk artık. Neyse ki Ankara THY ofisindeki görevlinin iyi niyeti sayesinde uygun saate biletimizi değiştirip hiç beklemeden Ankara uçağına binebildik. Zaten koca hava limanında dış hatlardan iç hatlara yarım saatte zor varıyorsun. Allahtan bagajlarımız doğrudan Esenboğa’ya sevk edilmişti. Bu koşuşturmayı gözün yemiyorsa, çok paran de varsa bir golf arabası kiralayabilirsin.

Biz tekrar dönelim Viyana havaalanına. Vakitlice geldik THY bankosunu bulduk. Saygısızlık diz boyu dedim ya, benim bayrak taşıyan havayolum sadece 2 banko almış. Tanzanya’nın bile 7-8 bankosu var. Hani itibardan tasarruf olmaz deniliyordu ya! İşte itibar buradan anlaşılır senin ülkene gelecek insanları dakikalarca kuyrukta bekletirsen itibarın da sıfıra iner. Neyse ki, körükten geçip uçağın kapısına geldikten sonra memnun kaldık. Kapı girişine hijyen setleri konulmuş, güzel hazırlanmış. İçinden maske, kolonyalı mendil gibi malzemeler çıkıyor. Hosteslerimiz güler yüzlü ve yardımsever. Servis hızlı ikramlar bol yemekler lezzetli. İçecek çeşitlerinde sınır da yasak da yok. İşte Türk konukseverliği budur diyorsunuz, saydığım diğer olumsuzlukları da unutuyorsunuz. Beş, altı saat sonra evimizdeydik hava ılımandı ama gene de tedbir için kombiyi yakmayı ihmal etmedik. İnsanın evi gibisi yok.

Gezmek, görmek, yeni ülkeler, kültürler tanımak çok keyifli bir şey. İlk yurt dışı deneyimim henüz 22-23 yaşımda Taiwan (Milliyetçi Çin) Kuomintang Partisinin davetlisi olarak AP Gençlik kollarını temsilen 8 kişilik bir heyetle uluslararası bir gençlik organizasyonuna katılmak için bu ülkeye gidişimdi. Çok heyecan duymuştum. Orada Alman ve İngiliz temsilcilerle kurduğumuz diyalog sayesinde AP Gençlik kolları olarak Avrupa Demokrat Öğrenci Birliğine gözlemci üye olduk ve bu örgütün Avrupa Konseyi fonlarıyla düzenlediği konferans ve seminerlere katıldık. İş hayatında da sayısız ülkelere gittim, fuarlara toplantılara, kongrelere katıldım ama iş koşuşturması içinde doğrusu hiç turist gibi olamıyorsun. Avusturya ve Macaristan’ı burnumuzun dibi olduğu halde ilk kez gördüm ve çok memnun kaldım. Sizlerle paylaşmak isteyişim de o sebepledir. Bugüne kadar hiç gezi yazısı yazmamıştım o da oldu.

Hani bir söz vardır, daha doğrusu bir soru. “Çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?” derler. Herkes farklı cevap verebilir ama en doğrusu herhalde benim cevabımdır. Fırsatınız, imkanınız varsa çok gezin ama gezmeden önce mutlaka okuyun. Hem o ülkenin resmi kaynaklarında hem de daha önce gezip görmüş kişilerin bloglarından okuyun. Eskiden üşenmeden o ülkenin konsolosluğuna gider broşür, kitapçık alırdım ama şimdi internet var Google efendi her şeyi önünüze döküyor. Nerede yenir, nerede gezilir, nerede eğlenilir, kaç para ödersiniz hepsi yazıyor. Okumayı sevmiyorsanız, ki bu sizin için bir eksikliktir, o zaman videolarını seyredin. Onu da YouTube sizin için ayarlıyor. Yani aynı anda hem okuyan hem de gezen daha çok bilir.

Ben hiç acentelerle gezmeyi sevmem çünkü onlar hem sizi fazla yorarlar hem de belki hiç de ilgi duymayacağınız yerlere zaman ve para harcamak durumunda kalırsınız. Tabi bir de bağımlı kalırsınız. En iyisi ailenizle, kafa dengi gurubunuz varsa onlarla ama kalınacak yerden, gezilecek yerlere kadar internetten iyice araştırıp gitmek. Ben bugüne kadar ne otelde ne de yiyecek, içecek yerleri konusunda hiç yanılmadım. Önerim siz de tavsiye uygulamalarını, otel uygulamalarını iyi takip edin, harita okumayı becerin, uçak biletleri konusunda uygun günleri kovalayın, emin olun karlı çıkarsınız. Kalın sağlıcakla.