Dün Ankara’da Manisalılar Mesir ve Dayanışma Derneğinin artık geleneksel hale gelmiş keşkek günüydü.

Ankara’daki Manisalıların birçoğu aileleriyle birlikte, çoluk çocuk oradaydılar. Bugün de İzmir Demircililer Derneğinin Bornova’daki dernek binalarının önündeki yeşil alanda geleneksel keşkek günü vardı. İzlenimlerimi sizlere nakledeceğim ama önce keşkeğe aşina olmayanlar için biraz fikir vermek istiyorum

Keşkek Anadolu coğrafyasının geleneksel kültürünün bir parçasıdır. Kimilerine göre Orta Asya’dan Anadolu’ya intikal eden yörük Türkmenlerin beraberlerinde getirdikleri mutfağın bir ürünüdür. Ermenilere göre ise kedilerinin herise, herse, harisa adını verdikleri et, buğday ve yağla zenginleştirilmiş yemeğin Türkleşmiş halidir. Kimilerine göre ise Nusayrilerin inancına göre Hz. Muhammet’in veda haccı dönüşü Hz. Ali’ye bu yemeğin pişirilerek halka dağıtılması emrini verdiği rivayet olunur. O yüzden Alevi inancında da keşkek bazı özel günlerde yapılır ve topluca yenir. Anadolu Rumlarının adetlerinde de Meryem Ana yortusunda yapılan ayinlerde topluca keşkek yemek vardır.

Şimdi, birçok okurumuzun “vay be! Bizim keşkek de neymiş?” dediğini duyar gibi oluyorum. Peki, bu kadar değişik kesimlerin keşkeği sahiplenmeleri de nereden çıktı?

2011 yılında Türkiye’nin başvurusu üzerine UNESCO keşkeği “Somut olmayan dünya kültürel mirası” listesinde Türkiye adına tescillemiştir. Bu tescil sonrası Ermeni ve Rum asıllı vatandaşlar yemeği sahiplenme duygusuyla makaleler yayınlayarak yemeğin geçmişi ile ilgili bazı ayrıntıları dile getirmişlerdir. Öyle veya böyle keşkek bu topraklara mal olmuş özel bir yemektir. Yıllarca Osmanlı egemenliği altında kalan bölgelerde yaşayan farklı halkların birbirlerinin mutfaklarından etkilenmemeleri mümkün müdür? İtalya’da pizza, İran ve Yunanistan’da Pita adıyla bilinen bizim pidemiz çok farklı şekillerde pişirilir. Ülkemizde bile Karadeniz’de farklı, Nazilli’de, Manisa’da, Bafra’da ve başka bölgelerde de farklı şekillerde pişer.

Şanlıurfa, Gaziantep, Adana ve birçok yörede yapılan lahmacun da Arapça kökenli bir sözcüktür ve Halep, Şam gibi yörelerden gelmiştir. Gaziantep’te baklavacılığın gelişmesi de Lozan’dan sonra Fransız egemenliğinde kalan Şam’dan Antep’e yerleşen baklava ustası Türkler sayesindendir. Baklava Gaziantep dışında farklı şekillerde de yapılır, örneğin İç ve batı Anadolu’da cevizlisi yapılır, Beypazarı’nda 40 katlısı ünlüdür. İstanbullu Rumlarla mübadiller Yunanistan’a götürmüşler şimdi sahip çıkıyorlar. Kadayıfa kadaifi, bizim cacığın susuzuna caciki diyorlar. Yani sonuna i harfi koydunuz mu Yunan işi oluyor. İmam bayıldıya, Patlıcan İmam diyorlar. Biz de onların kokoretsi dedikleri sokak yemeğini de almışız kokoreç demişiz. Demem o ki yıllarca bir arada yaşamış toplumların mutfaklarının da etkilenmemesi mümkün değil.

Biz tekrar dönelim keşkeğe. Ben hemen her yerde keşkek yedim. Kimisi daha sulu bırakıyor, kimisi iri taneli yapıyor ama Demirci keşkeği bol etli oluyor ve dövüle, dövüle macun kıvamına getiriliyor üzerine de az bir salçayla kızgın tereyağı dökülüyor, doğrusu ben daha iyisini yemedim. Esnaf lokantalarında et suyu ile keşkeği yapıyor eti ise üzerine tas kebap koyuyorlar ve adına da keşkekli kebap diyorlar.

Amasya’da, Merzifon’da da keşkeği özenerek yapıyorlar ama Demirci’ninkinin yerini tutmuyor. Beni en çok şaşırtan olay ise Gökçeada’da cereyan etti. Tamamı Rum vatandaşlarımızdan olan Tepeköy’e gittik tesadüf o gün aynı bizim hayır yemekleri, yağmur duaları ve hıdrellez yemekleri gibi imece usulü toplu yemekleri varmış. Meryem Ana yortusu sebebiyle düzenleniyormuş. Atina ve Yunanistan’ın birçok yerinden gelen akrabaları, torun torba kalabalık bir cemaat vardı.

Bizi de davet ettiler oturduk bir masaya salata, iç pilav ve kızarmış oğlak etinden oluşan yemeğimizi afiyetle yedik. Köy meydanındaki yemeğin bizimkilerden tek farkı Ouzo ve biralardı. Köy halkı ve konukları sarhoş oluncaya kadar içip dans ettiler. Biz de Yunt Dağı ve Demirci, Gördes dağ köyleri yollarını aratmayan daracık yoldan endişe ettiğimiz için erken kalktık.

Veda ederken köy muhtarı Dimitri ertesi günü Marmaras Kilisesindeki ayinden sonra keşkek ikram edileceğini söyledi. Bilmiyormuş gibi yaptım keşkeğin ne olduğunu sordum. Tarif aynen bizim keşkek gibiydi, hatta onlarda tüm köy erkeklerinin sırayla kazanda keşkek dövdüğünü de söyledi. Marmaras yolu toprak ve taşlıymış, alçak araçlar için risk teşkil ediyormuş gidemedik.

Gelelim dünkü keşkek gününe. Yoğun bir katılım vardı. İstanbul, İzmir, Bursa dernek başkanları ve yöneticileri de vardı da vardı. Derneğin yeni başkanı genç kardeşimiz Serdar Günüzümcü, başkanlığı devrettikten sonra Manisa Dernekler Federasyonu Genel Başkanı olarak görev alan dostumuz Recep Gezinti ve Keşkeği en güzel yapan kentin Demirci Belediye Başkanı Erkan Kara bugünün ikram sahibi olarak kısa birer hoş geldin konuşması yaptılar.

Müzik dinletisi ve ardından Kuvayı milliye kıyafetli bir küçük evladımız bize zeybek oynadı ve hoşça vakit geçirdik bol bol keşkek yedik. İkram o kadar boldu ki çok kimse kaplarına doldurup gelemeyen yakınlarına da götürdü.

Geçtiğimiz yıllara kıyasla siyasilerin ilgisi zayıftı. Keşkek davetlerini hiç kaçırmayan Bülent Arınç yoktu ama oğlu Mücahit oradaydı. Takıldım, babanı bekliyorduk dedim kısa bir sohbet ettik. Doğrusu babası gibi mütevazı duruşunu ve vatandaşa karşı yakın ilgisini onda göremedim, daha henüz siyasete ısınamamış. CHP genel başkanı Özgür Özel’i de gözlerimiz aradı.

Dün Konya’da mitingi vardı ama bu etkinlik de haftalar önce biliniyordu ve Konya eskortla birbuçuk, iki saat bir mesafede istense saatler ayarlanabilir ekibiyle gelip selam verip yola devam edebilirdi. AKP’nin diğer vekilleri, CHP, İYİ Parti ve MHP’li vekiller neredeydi? Ben söyleyeyim. Artık ön seçim yapılmıyor, liderler adayları belirliyor. Yani muhterem zevatın vatandaşa ihtiyacı yok, keşkek günü de neymiş?

Tam klavye başında yazımı hazırlarken televizyonlarda, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yapılan saldırı haberi dönüyordu. Bu saldırıyı siyaset kurumuna, demokrasiye, arzuladığımız barış ve hoşgörü iklimine bir darbe olarak niteliyor ve şiddetle lanetliyorum. Artık bu gibi görüntüleri görmek istemiyoruz, telef, itlaf, hain, terörist gibi sözleri siyaset dilinde duymak istemiyoruz. Tıpkı bir hafta önceki Mesir Festivalinde ve dünkü keşkek gününde sergilenen dostluk, dayanışma, hoşgörü ve birlik ortamının siyasette de olmasını istiyoruz.

Buğday berekettir, keşkek de bizim özel günlerimizin, sünnet, düğün, anma, hayır yemekleri gibi toplantıların başyemeğidir, keza aşure de öyledir. Böyle toplumsal barışa, kucaklaşma ve dayanışmaya, birliğe, dirliğe, katkı verecek bu kabil günlerin çoğalması temennisiyle hepinize sağlıklar dilerim.