ULUCAMİ
ULUCAMİ'DEN BAKTIM.. (23.Mart.2015)
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Dün böyle bir tepeden Ulucami'den ben de baktım Manisa'ma. Benden ne kadar Yahya Kemal olursa Manisa'dan da İstanbul o kadar olur dedim ama içime söyleyemedim gönlüme anlatamadım neden böyle dediğimi? Ulucami: İshak Çelebi yaptırmış Saruhan Beylerinden Türbesi de burada. Bizans kalesi, Topkale, duvarları dayanamamış Saruhan Beylerin amacına. Bizans mizans kalmayınca yapıvermiş camiyi İshak Çelebi Sipil'in yamacına. Koca kapının caminin cümle kapısının eşiğine çıkıp da Manisa'ya baktın mı taa Yunt dağlarına kadar gözüküyor boylu boyunca Gediz. Daha sonra Osmanlı gelmiş Manisa'nın sokaklarına meydanlarına bir bir saplamış minareleri birer karış arayla hamamları da yanlarında. Külliye cami derken Şehzadeler Şehri olmuş Manisa. Sadrazam, Sultan, Padişah, Paşa, Veziriazam, her biri yaptırmış han hamam cami medrese, muazzam mı muazzam. Eski, siyah beyazlarda kalmış, durmuş zaman.
Yanmış yakılmış anladım da sonra ne olmuş. Yananların yerine yenileri yapılmış o yapılanlarda şimdi korumaya alınacak cinsten yapılardı. Çocukluğumun Manisa'sının çoğu evleri hala gözümün önünde. Onları da yıkmışız. Yangından sonra bir yangın alayı daha geçmiş Manisa'mızdan.
Akşama yemekte tartışıyorduk yıkılıp yerine bu apartmanlar yapılmasaydı nüfusu nereye sığdıracaklardı diye, şimdi cebimize mi koyduk kurşun askerleri, oyuncak plastikleri, dört tekerli tenekeleri.
Ulucami'yi restore edeceğiz, restorasyon projesi için İzmir II numaralı koruma kurulu ile birlikte röleve projesini yerinde incelemeye gittik. Kalabalık bir ekip; mimar, sanat tarihçi, arkeolog, şehir planlamacı, raportörler, yapı taşlarını sayarcasına, fotoğrafını çekercesine inceledik, sütun başlıklarından kaidelerinin detayına, pencerelerinden kapı sövelerine kadar, didik didik ettik. Manisa'nın önemli eserlerinden biri dedik.
Ulucami'nin bir kere daha cümle kapısının haşmetiyle irkildim. Koca koca taşlardan yapılmış yüksek basamakları çıkarken dizlerimden destek aldım. Eşiğin önünde şöyle bir yüzümü döndüm Manisa'ya, gözlerimi kapadım da baktım: Gel zaman git zaman aradan yıllar geçti çok zaman. Gediz kıvrım kıvrım akarken çok yatak değiştirdi. Manisa kendini değiştirdikçe de çok tarih yazdı. Değişmeyen, Ulucami’nin taş yapısı ile cümle kapısı bir de çınarları ki Ulucam ille aynı yaşta sanki.
Hadi gidiyoruz dediklerinde açtım gözlerimi önüme bakıyordum. Utandığımdan mı? Basamaklardan yuvarlanmayayım diye mi? Ne siz sorun ne ben söyleyeyim.
Eçiş büçüş çatılar, kimi delikleri pencere yapmış, kimi kapıları çatıya açmış, bazıları göğe merdiven dayamış, kimileri kiremit yerine şıngıl döşemiş. Kahve krem mavi, hepsi yapış yapış renkler.
Dörtken beş, beşken altı olmuş üç kat yerine.
İmar, mimar hak getire
İskanlar, ruhsatlar su götüre.
Muradiye Camisi ara ki görüne.
Osmanlının Minareleri gözükmez, müezzinlerin avazeleri duyulmaz olduğunda Ulucami 1366'dan beri yerinde duruyor orada, Manisa'mız yerinde durmamakta haklı galiba, kimler gelmiş kimler geçmiş bu arada.