Bu hafta yazımın konusu, geçtiğimiz günlerde vizyona giren Bergen filmi. Hakkında çok şey yazılıp çizildi, arabesk dünyasının yıldızı olarak değil de, hayatın içinde bir kadın olan Belgin'in hikayesinin beyazperdeye nasıl aktarıldığını merak ettiğimden gittim izledim.

Filmi izlediğim süre boyunca, bizim arabeskin yıldızı olarak bildiğimiz Bergen, Belgin olarak kalsaydı hayatı nasıl olurdu diye düşündüm durdum. Birincilikle konservatuvar sınavını kazanan, çello enstrümanını çalarken adeta konuşturan, klasik müzikte belki de Belgin olarak dünya çapında bir sanatçı olacakken, yaptığı seçimlerle Türk arabesk dünyasının yıldızı Bergen olmak varmış kaderinde.

Film, yıllar öncesinin hayatını yıllar sonrasına taşıyan bir film. Hayatın gerçekleri o gün de aynı, bugün de. Umutla hayatının perdesini açan fakat o perdeyi acılarla kapatan bir kadın, Bergen. Bir anne, bir baba ve güya aşk olacak psikopat bir adamın izleri kalmış o kısacık hayatında Bergen'in.

Günümüzde şiddetin her şeklini yaşayan kadınlardan biri hikayesine baktığımızda. Para, pul, şan şöhret hiç farketmiyor, bu vahşet gelip bir şekilde buluyor kadınları, seçimleriyle, kaderleriyle, en yakınlarının ettikleriyle. 

Kadın, birlikteliği seçtiğinde adam onu malı gibi görüyor. Otur otur, kalk kalk, git git, gel gel. Kadın, babanın varlığından sevgisinden yoksunsa, ona aynı zamanda baba olacak birinin özlemiyle seçim yapıyor.

Kadın, toplum onu kabul ettiği halde kendisini dışlayan babasına kendini kabul ettirmek için, 'Bak benim bir kocam var artık' demek için imza atıyor o adamı tam tanımadan bilmeden.

Kadın, gerçekten seven aşık olduğu biriyle beraber olacakken, annesinin 'Okuyacaksın sen' diyerek engellemesiyle hayal kırıklığının ne demek olduğunu öğreniyor.

Kadın, sesinin güzelliğiyle sahne dünyasında parlayacak olmanın verdiği ışığın gözkamaştırmasıyla karşısına çıkan fırsatları değerlendiriyor düşünmeye bile gerek görmeden.

Kadın, sevdiğini düşündüğü erkeğin şiddet uyguladığında arkasına bile bakmadan kaçması gerekirken özür dilerimine, bir daha yapmayacağım demesine inanarak bir fırsat daha veriyor karşısındaki psikopat ruhlu adama.

'Annem bilmesin şiddete uğradığımı; babam bana' ben demiştim' demesin; Yok beni eviyor bu adam bir daha olmaz yapmaz, gelir geçer' diyerek bir zaman kabulleniyor, avutuyor kendini. Kadın, sadece kendisine değil etrafındaki kişilere de zarar geleceğini düşünerek korkuyor, sesini çıkaramıyor.

Kadın susuyor, canı yanıyor, son raddede yeter artık diyerek kurtulmak için hamle yapıyor ama, o acı son maalesef geliyor kadını buluyor. İçinde görülmeyen duygusal yaraları açan o adam gözleri dönmüşcesine vücudunda açıyor o öldüren, o katleden yaraları.

Adam kaçıyor, yakalanıyor, pişman değilim yine yapardım diyor, biraz ceza alıp yatıp çıkıyor. Kadın bu hayattan zorla koparılıp, can verdiğiyle kalıyor.

Kadına şiddet gerek fiziksel gerekse psikolojik, geçmişte de aynı bugün de. Bir insanın hayatını almak bu kadar kolay olmamalı, almışsa da bu kadar ucuz kurtulmamalı.