Sosyal medya, insanların hayatlarındaki en özel anlarını, sevinçlerini, üzüntülerini gelişigüzel paylaştığı bir arenaya dönüşürken; aynı zamanda içindeki gizli öfkeyi, sabırsızlığı, tahammülsüzlüğü dışa vurduğu bir mecra oldu.
Her gün binlerce insan, bu zorbalığın ve dijital şiddetin hedefi oluyor. Ve çoğu zaman, bunu yapanlar kim olduklarını bile gizleyebiliyor. Zorbalık bile teknolojiyle boyut atladı; artık ekranlarımızda, cebimizde, her an yanı başımızda. Bir yorumla, bir mesajla, bir paylaşımla insanların hayatına her şekilde karışma, eleştirme, aşağılama hakkı var zannedilerek, sosyal medya mecraları bazen en asosyal, en acımasız yerler haline geliyor.
Kişi paylaşım yapıyor; beğeniler, güzel yorumlar, olumlu cümleler geliyor, bunlara eyvallah. Fakat dakikalar içinde onlarca yorum, yüzlerce eleştiri, hatta hakaret de yağabiliyor. “Paylaşmış, ben sadece fikrimi söyledim” diyorlar. İyi de, sosyal medyada fikrini söylemekle saldırmak arasındaki o ince çizgi, çoğu zaman bilinçli olarak siliniyor.
Genci yaşlısı fark etmiyor; bugün her yaştan insan, sosyal medyada kolayca kırıcı, yargılayıcı, aşağılayıcı ve dışlayıcı olabiliyor. Teknoloji, bize bilgiye erişim, iletişim ve özgürlük getirdi ama biz onu en kötü şekilde kullanıyoruz. Bunu da insanı değersizleştirerek, yargılayarak ve çoğu zaman hiç tanımadığımız birine karşı acımasızca saldırarak yapıyoruz. O insanı nasıl etkileyeceğini, sonuçlarının neler olabileceğini, çok ciddi yaralar açabileceğini hiç düşünmeden hem de.
Toplum olarak da buna seyirci kalıyoruz. Bir linç kampanyası başladığında, kimse durup “Acaba bu kişi gerçekten ne yaptı?” diye sormuyor. Hızlıca yargılıyor, etiketliyor ve unutuyoruz. Oysa o etiket, hedef alınan kişinin üzerinde yıllarca kalıyor.
Teknolojiyi iyi kullanmak, sadece uygulama bilmek, hızla paylaşmak ya da içerik üretmek değildir. Asıl mesele, onu insanlığa faydalı şekilde kullanabilmektir. Bugün elimizdeki en büyük güçlerden biri olan sosyal medya, insanı onurlandırmak için değil, aşağılamak için kullanılıyorsa; ortada bir sorun değil, bir kriz vardır.
Sosyal medya zorbalığını engellemenin yolu, sadece platformların önlem alması değil, birey olarak bizim daha bilinçli olmamızdan geçiyor. Yazmadan önce düşünmek, empati kurmak ve en önemlisi, susmanın bazen en doğru seçenek olduğunu hatırlamak.
Sanalda atılan bir taş, gerçek dünyada derin yaralar açabilir. Bu yüzden, klavye başında değil, vicdanımızda ölçü aramalıyız. Unutmamalıyız ki, sosyal medyada yazdığın her kelime, bir insana dokunur. Eleştiri hakkındır ama saygı zorunluluğundur. Zorbalığa göz yummak, sessizce onaylamaktır.
Yazmadan, söylemeden önce bir düşün: “Bu söz bana söylense ne hissederdim?” Unutma ki; Gerçek sorumluluk, klavyenin değil vicdanın başında başlar.