Her insan aynı sokaktan geçer, aynı gökyüzünün altında yürür ama hiçbiri aynı dünyayı yaşamaz. Çünkü dışarıdan aldığımız her bilgi, zihnimizin içindeki görünmez yollarla işlenir.

Kimimiz görerek anlar, kimimiz duyarak; kimimiz ise hissederek… İşte bu içsel yollar, psikolojide “temsil sistemleri” olarak anılır: görsel, işitsel ve dokunsal.

Bu sistemler yalnızca bilgi alma biçimleri değildir; aynı zamanda dünyanın bize nasıl dokunduğunu, bizim dünyaya nasıl karşılık verdiğimizi anlatır. Bir nevi ruhun dışarıyla kurduğu gizli anlaşmalardır.

Görenlerin Dünyası: Zihnin Sahnesi

Görsel ağırlıklı insanlar, düşüncelerini bir film şeridi gibi yaşar. Hatıraları resimdir, planları görüntüdür, duyguları renklerle konuşur.

“Bana bir göster” derken aslında demek istedikleri şudur:

“Anlamam için önce görmem gerek.”

Duyanların Dünyası: Sesin Taşıdığı Hakikat

İşitsel insanlar için hayat, seslerle biçimlenir. Bir sözün tonu, bir nefesin ritmi, bir cümledeki duraksama… Bütün bunlar onlar için derin anlam taşır.

Bir annenin eve giren çocuğuna “Geldin mi?” diye sorması işte tam da bu yüzdendir.

Bu soru, çocuğun geldiğini bilmekten çok, onu duymak, o sesi işiterek içsel huzuru bulmak içindir.

Kimileri için eve dönüş kapıdan içeri adımla değil, duyulan bir sesle tamamlanır.

Hissedenlerin Dünyası: Bedenden Ruhun Kapısına

Dokunsal ağırlıklı insanlar ise dünyayı kelimelerle değil, bedenleriyle okur.

“İçime sinmedi.”

“İçimde bir sıkışma var.”

“Rahat hissetmiyorum.”

Onlar için hakikat, bedende bir titreşim olarak belirir. Bir karar, önce bedenin onayından geçer. Bir insanı anlamak ise çoğu zaman bir dokunuşu hissetmekle başlar.

İnsanın Tek Bir Penceresi Yoktur

Önemli bir gerçek var: İnsan tek bir temsil sistemiyle sınırlanmış bir varlık değildir.

Bir kişi işitsel ağırlıklı olabilir ama kararlarını dokunsal olarak verir.

Görsel biri, ilişkilerinde ses tonuna aşırı duyarlı olabilir.

Dokunsal biri, hayal kurarken zihninde canlı sahneler canlandırabilir.

İnsan çok katmanlıdır; zihnin pencereleri birbiriyle iç içe geçer.

Bu yüzden aynı cümle aynı evde üç farklı kalpte üç farklı yankı bulur.

İletişimin İnceliği

Temsil sistemlerini fark etmek, insanı anlamanın en zarif yollarından biridir.

Görsel birine uzun uzun konuştuğumuzda dinlemiyormuş gibi görünmesinin sebebi bizi önemsememesi değildir; kelimelerin ona görüntüye dönüştüğü sürecin zaman almasıdır.

İşitsel birine bir şeyi görsel anlatmak çoğu zaman havada kalır.

Dokunsal birini sözcüklerle ikna etmeye çalışmak ise pek işe yaramaz; çünkü onun dili hissetmektir.

İnsan, Anlama Yolunu Buldukça Yumuşar

Temsil sistemleri bize şunu öğretir:

Her insan kendi penceresinden görür, kendi tınısından duyar, kendi bedeninden hisseder.

Bu farkındalık, iletişimi kolaylaştırmaktan fazlasıdır; insanın kendisine ve başkasına karşı daha merhametli olmasının yoludur. Çünkü karşımızdakinin kelimelerini, suskunluğunu, tepkisini anlamak; onun hangi pencereden baktığını fark etmekle başlar.

Belki de tüm mesele, insanların bize ne söylediğine değil, hangi yoldan söylediğine kulak vermektir.