Modern dünyanın vitrinlerinden biri sosyal medya. Özellikle de hikâyeler… Ekrana düşen karelere baktığımızda hep aynı manzarayla karşılaşıyoruz.

Modern dünyanın vitrinlerinden biri sosyal medya. Özellikle de hikâyeler… Ekrana düşen karelere baktığımızda hep aynı manzarayla karşılaşıyoruz: kahkahalar, renkli ışıkların altında pozlar, kalabalık sofralar, elinde içkisiyle eğlenen yüzler. Ancak biraz dikkatli bir göz, bu karelerin arkasındaki küçük çatlakları fark eder. Gülümseyen bir yüzde uykusuzluktan şişmiş gözler, kalabalık arkadaş grubunun ortasında garip bir yalnızlık, “geceyi dağıtarak” aslında içindeki sıkıntıyı bastırmaya çalışan bir ruh…

Jung’un sözü tam da burada bize ayna tutuyor: “Aradığın şey, bakmayı en az istediğin yerdedir.” Çünkü bu fotoğraflar yalnızca gösteriş değil; aynı zamanda insanların kaçtıkları duyguların ipuçlarını da barındırıyor. Belki de en mutlu görünen o an, aslında kişinin içindeki kırılganlığa açılan gizli bir kapıdır. İşte tam da bu noktada kaçtıklarımızla yüzleşmek önemli bir adımdır. Kaçtıklarımızın çözümlemesini kendimizden yapmaya başlarsak, yolun yarısını kat etmiş oluruz. Kendimize sormamız gereken güçlü sorular vardır: Ben aslında şu an neyden, kimden, neden kaçıyorum? Bastırmaya çalıştığım duygum ne? Ne olsaydı bana iyi gelirdi? Bu sorular bakmayı istemediğimiz yerlere parmak basar. Belki deşer, acıtır. Ama insan olmanın özü, tüm duyguları özgürce yaşayabilmektir. Elbette yüzleşmek herkes için zordur. Çünkü insanlar güvende hissettikleri konfor alanından çıkıp zorlanmayı kolay kolay göze alamazlar. Ama unutmayalım ki: şans cesurdan yanadır