Eskiden kötü haberler duyduğumuzda yüreğimiz sızlardı, gözlerimiz dolardı. Şimdi, benzer acılarla karşılaştığımızda sadece üzülüp geçiyoruz. Sıradan bir olay gibi…

Bir kadın daha hayattan koparılmış, bir genç daha umutsuzlukta boğulmuş, emekliler ve asgari ücretliler geçinmeye çalışıyor, adalet yine suskun.

En tehlikeli hastalık belki de bu: Şaşırmamayı öğrenmek, alışmak ve kanıksamak. Oysa bazı acılar ve bazı haksızlıklar hayatımızın rutinine dönüşmemeli.

Çevremize şöyle bir bakalım; pazarda fiyat sormaya çekinen yaşlılar, çocuklarına kıyafet alamayan anneler, iş arayan gençler ve borç batağında olan esnaf. Bunlar sadece haber başlıkları değil, dokunulmuş hayatlar.

**

Gündem hemen değişiyor, sosyal medyada da bir iki gün sonra unutulup gidiyor. Bizler hafızamı yitirirken, sistemde bundan nemalanıyor.

Eskiden böyle miydi? Küçücük bir şey bile günlerce konuşulurdu. Şimdi bir skandal patlıyor. Üç gün sonra herkes başka bir gündeme geçmiş. ‘Zaten bu hep böyleydi’ cümlesi dilimize pelesenk olmuş. Aslında bu kabulleniş, bir toplumun çürüdüğünün en büyük göstergesi.

Adalete inanç azalınca, insanlar kendi adaletini sağlamaya çalışıyor. Bu da umutsuzluk ya da patlamak üzere olan bir öfke yaratıyor. Öfke sustukça büyüyor, sessizlik ise herkesi içine çekiyor.

**

Bugün Türkiye artık ne yazık ki suskunluk ülkesi oldu. “Başımıza bir şey gelir mi?” korkusu düşüncelerimizi bile boğuyor. Evde, sokakta, sosyal medyada bile özgürce konuşamaz olduk.

Soma’da 301 madenci öldü… Ardından sustuk. Her gün kadınlar katlediliyor… Birkaç gün tweet atarak adalet aramaya çalışıp sonra normal hayatlarımıza geri dönüyoruz.

Ekonomik krizle birlikte küçülen esnaf, işsiz kalan gençler, pandeminin yarattığı hayatlar… Hepsi görünmez oldu. Depremde on binlerce can gitti; yardımlar gecikti, biz yine sustuk.

‘Unutmak’ hafifleten bir şey gibi geldiği için mi toplumumuz bu kadar balık hafızalı? Onu bilemiyorum. Ama bence aslında taşıdığımız yükün bir parçası unutmak.

**

Alışmak, unutmak, susmak... Bunların hiçbiri çözüm değil. Eğer toplum olarak bu sessizliği kırmazsak daha çok insanımızı, kaybedeceğiz.

Unutulan her hak, susulan her haksızlık, geleceğimizden çalınan bir umuttur. Bu yüzden yeniden şaşırmayı, itiraz etmeyi, sorgulamayı ve hatırlamayı öğrenmeliyiz!

Aksi halde bugün yaşadığımız her yanlış, yarının olağanı olacak. Ve belki de o zaman hiçbir şeyin önemi kalmayacak!