Yazın gelmesiyle birlikte her yıl yaşadığımız o kötü gerçek yeniden karşımızda: orman yangınları.
Ormanlarımız alev alev yanıyor. Manisa’dan İzmir’e, ülkenin dört bir yanında yangın haberleri geliyor.
Kimi zaman yangınlar günlerce sürüyor, binlerce hektar orman yok oluyor. Bu yıkım sadece ağaçların değil; içinde yaşayan canlıların, toprağın, suyun ve havanın da hayatını karartıyor.
Yangınların büyük kısmı insan hatasıyla çıkıyor. Dikkatsizlik, ihmal, bazen de kasıt… Söndürülmemiş ateş, atılan sigara izmariti, ormanda yanıcı maddelerle yapılan yanlışlıklar milyonlarca canın hayatını etkiliyor.
Her küçük kıvılcım, büyük felaketlerin başlangıcı oluyor.
Yangınlar söndürüldükten sonra bile etkileri uzun yıllar sürüyor. Alevlerin bıraktığı zarar sadece yanan ağaçlarla sınırlı kalmıyor; toprağın verimliliği azalıyor, su kaynakları etkileniyor, biyoçeşitlilik zarar görüyor.
Yangınlar sonrası doğa kendini toparlamaya çalışsa da, bu uzun ve zor bir süreç. Kayıpların telafisi yıllar alıyor, bazı canlı türleri ise geri dönmüyor. Bizler de bu kayıpların farkında olmalı, doğaya sahip çıkmalıyız.
İtfaiyeciler ve orman çalışanları gece gündüz mücadele ediyor. Ama yangınların önüne geçmek için toplumun her bireyinin bilinçli olması şart. Ormanlık alanlarda dikkatli olmak, ateş yakmamak, çöplerimizi doğaya bırakmamak, yangın ihbarı yapmaktan çekinmemek en temel görevlerimiz.
Yangınların nedeni sadece iklim değil, insan faktörü. İklim değişikliği riski artırıyor ancak yangının fitilini ateşleyen ihmal. Eğer herkes üzerine düşeni yaparsa, bu felaketlerin sıklığını azaltmak mümkün.
Yanan sadece ormanlarımız değil; geleceğimiz!
Bugün sessiz kalırsak, yarın yaşanacak felaketlerin sorumlusu oluruz. Doğayı korumak zorundayız. Çünkü doğa olmadan hayat olmaz.