Türkiye gündemi yine akıl almaz bir olayla sarsıldı: Sahte diploma skandalı. Okuduklarımız gerçekten ağız açık bırakacak cinsten.
İnsan sormadan edemiyor: Biz ne ara bu hale geldik?
Bu skandal aslında sadece bir dolandırıcılık vakası değil; artık ahlaki çöküşün dip noktasıdır.
En güvenilir alanlardan biri olması gereken eğitim sistemi, bir çetenin elinde oyuncak olmuş durumda.
**
Sözde profesör, doçent, mühendis, avukat olan kişiler sadece parayı vererek bu unvanlara kavuşmuş.
Düşünebiliyor musunuz? Akademi kariyerinin arkasında alın teri değil; banka dekontu var!
Resmi sistemler, e-Devlet’te, YÖK kayıtlarında gayet yerini alıyor. Diploma sahte, sistemin de açığı bulunarak kolayca kullanılmış…
Bu iş artık sadece ‘diploma’ meselesi de değil. Bu doğrudan güven meselesi. Bir gün hastaneye gidip karşınızda sahte diplomalı bir doktora denk gelmeyeceğinizin garantisi yok. Ya da bir geleceği olsun diye evladınızı emanet ettiğiniz üniversitedeki ‘hocanın’ aslında hiçbir akademik geçmişi olmadığını öğrenmeyeceğinizin…
İşin vahameti burada. Bireysel dolandırıcılığın ötesinde; kamu güvenliğini, eğitimi hatta ulusal itibarı zedeleyen bir rezaletle karşı karşıyayız.
**
Peki, bu işler olurken kimse bir şey fark etmedi mi?
e-Devlet gibi bir sistemin içine nasıl bu kadar rahat sızılabildi? Bunlar elbette sorgulanmalı.
Ama mesele sadece oraya sıkışmamalı. Çünkü bu yapı bir gün ansızın ortaya çıkmadı.
Yıllardır ‘torpilin varsa yürürsün’ anlayışıyla büyüyen, beslenen, kökleşen bir zihniyetin ürünüdür bu. Bugün sahte diploma yarın başka bir şey.
Zincirin halkaları bir bir ekleniyor.
**
Toplumsal çürüme dediğimiz şey tam da budur aslında. En tehlikelisidir… Çünkü fark edilmesi zordur. Sinsi sinsi yayılır. Bugün diplomasını sahteyle halleden, yarın adalet dağıtmak için kürsüye oturursa ne olacak?
Ya da eline mühendislik diplomasını tutuşturduğunuz biri, yarın bir proje çizerse?
Kimse kusura bakmasın ama artık bu tür skandallar sadece ‘Yakaladık, operasyon yaptık’ cümleleriyle geçiştirilemez.
Bu işin temelinde güven, denetim, liyakat ve en önemlisi ‘ahlak’ yatıyor.
O yüzden mesele sadece çeteyle, birkaç kişiyle çözülecek gibi durmuyor. Bu topyekûn bir anlayış değişimi gerektiriyor.
Türkiye Yüzyılı’ndan söz ediyorsak eğer, önce bu yüzyılın insan kalitesini, eğitimini, vicdanını konuşmak zorundayız.
Yoksa elimizde sadece ünvanlar, sahte başarılar ve giderek büyüyen gerçek bir hayal kırıklığı kalacak!