Geçtiğimiz hafta önceden planlanmış kısa bir güz tatili için ülkem dışındaydım, o yüzden sizlerle buluşamadık. Sonbaharın tam ortasındayız ve tam da güz havasını yaşıyoruz. Ekimin sonlarına geldik ve önümüzdeki hafta başı Cumhuriyet Bayramı. Çocukluğumuzda ilkokul günlerimizde kısa şortlu izci kıyafetlerimizle resmigeçitlere katılır, üşümeden, ıslanmadan töreni tamamlardık. Havalar, Cumhuriyet Bayramına müsaade eder Kasım ayından itibaren yavaş yavaş serinlemeye başlardı. Hava tahminleri bu yıl da Cumhuriyet Bayramının güneşli ve ılık geçeceğini söylüyor. Söylemesine söylüyor da, acaba ülkemin genel havaları, siyasi havaları da öyle mi? Ne yazık ki; bu soruya çok istememe rağmen olumlu yanıt veremeyeceğim.
Bakınız; Danıştay, Andımızın okullarda okunmasını yasaklayan MEB yönetmeliğini yerinde bir kararla iptal etmiş. İyi de yapmış! Hem de Başkanlarına rağmen. Bir de bakıyorsunuz kararı veren 8 inci daire hemen tu kaka ediliyor. Yok! Yetkisini aşmış, kendini idarenin yerine koymuş, daha bir sürü feryat figan. Ne farkı var Arap öykünmesi dört parmağı kaldırıp tek millet demekle. Orada kast edilen millet Türk milleti değil de başka bir millet mi? Anayasamızda karşılığını bulan ifade Türk milletidir ve bu ifade Türkmeni, Arapı, Tatarı, Özbeki, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arnavutu, Boşnağı, Pomağı daha ne kadar etnik unsur varsa hepsini birden kapsayan ifadedir. Çok mu korkuyorsunuz Türküm demekten?
Bir de utanmadan, sıkılmadan, andımızı, milli bayramlarımızdaki resmigeçitleri, marşları, Hitler, Musolini dönemlerine benzetenler bile var. İlber Ortaylı hocamıza göre bunu söylemek en büyük cehalettir. Bunlar Cumhuriyetimizin kurulduğu dönemde, birlik ve bütünlüğünü pekiştirmek, milletimizi milli şuur ve ülküler etrafında birleştirmek içindir ve kendilerinin de dillerden düşürmediği yapmacık tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan sloganının da öncülüdür. O dönemde yazılan marşlar, andımız hepsi yoktan var edilmiş bir ülkenin büyümesi, kalkınması, ekonomik, siyasi ve askeri yönlerden güçlenmesi için gösterilecek çabalara bir motivasyon unsuruydu ve topluma umut aşılıyor, hedef gösteriyordu. Çok şükür ki; 95 yılda başta muasır medeniyetlere ulaşma hedefi olmak üzere konulan birçok hedefe yaklaşıldı. Cumhuriyet 1950’den itibaren, arada bir duraklasa da, demokrasiyle taçlandı, temel hak ve özgürlüklerde aşamalar kaydedildi. Fabrikalar, barajlar, limanlar, tersaneler, enerji santralleri, hava limanları, köprüler, yollar yapıldı, çalışan, üreten, kazanan bir toplum olduk, sosyal refah devletine ulaşmada önemli adımlar atıldı.
Ya şimdi? Bugün aynı motivasyona aynı umuda ihtiyacımız kalmadı mı?
Aksine daha fazla ihtiyaç duyar hale geldik. Fabrikalar, limanlar, tersaneler, santraller birer birer satıldı. Dev tesisler yok pahasına elden çıkarıldı. Yenileri yapılmıyor, yapılan köprüler, yollar, hava limanları YİD’le yapılıyor uzun yıllar malımız olmayacağı gibi üstüne vatandaşın cebinden de paralar uçurulup gidiyor. İhtilafsız komşumuz kalmadı. Cihanda sulhu başaramadığımız gibi yurtta sulh bile paramparça oldu. Tarihimizin hiçbir döneminde olmadığı kadar toplumda ayrışma var, milletimizin bir kısım bireyleri adeta birbirlerine düşman gözüyle bakar hale geldi. Yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerde gerileme hiç bu kadar tartışılır olmamıştı. Güvencemiz altındaki bir yabancı kıtır, kıtır doğranıyor, ne şiş yansın ne kebap misali 18 gün ses çıkmıyor. 180 derece dönüşle bir günde mahkeme kararları değişiyor, papaz uçuyor, yargı bağımsızdır diye avutuluyoruz. Yıllardır ordumuza, devletimize, kurumlarımıza teröristler sızmış, uyumuşuz, yanılmışız demişiz. Ekonomik kriz işletmelerimizi eritmiş, konkordatolar, iflaslar almış başını gitmiş, enflasyon yıllar sonra yeniden azmış, döviz kurları tavan yapmış biz gene avutuluyoruz.
Dahası da var ama bu kadarı bile birlik ve beraberliğe, umuda, motivasyona ne kadar ihtiyacımız olduğunu izaha yeter de artar bile. Bu motivasyonu, bu umudu milletin yarısından fazlasını yok sayarak aşılayamazsınız.
O yüzden yazımın başlığını “Yürü, Atıl, Devir Karanlığı!” diye koydum. Elbirliğiyle, birlik ve beraberlik içinde, ayırım gözetmeksizin, milleti topyekun kucaklayarak, egemenliğin asıl sahibi milletin hür iradesiyle karanlığı devireceğiz Allah’ın izniyle.
Peki kim ya da kimler yapacak bunu?
Geçmişiyle bir türlü hesaplaşmasını tamamlayamamış, en ufak bir başarısızlıkta koltuk kavgasını gündeme taşıyan, bir türlü sosyal demokrat olmayı becerememiş, çoğunluğu halkı tanımayan, değerlerine sahip çıkmayan, hakir gören CHP zihniyeti bunu yapamaz.
Milliyetçi geçinip, milliyetçiliği ayaklar altına alanlara koltuk değneği olanlar, süreç bitti deyip, kapıdan çıkınca cumhuru kast etmedim yerelde ittifakı kast ettim deyip kıvıranlar da asla yapamazlar.
Peki kim yapacaktır?
95 yıllık Cumhuriyet tarihimizde muasır medeniyetlere ulaşma hedefinin temeline en fazla harcı koyanlar; ülkeyi baştanbaşa barajlarla, köprülerle, limanlarla, yollarla donatanlar; tüten bacalarda, yanan elektrikte, çeşmelerden akan suda izi olanlar; tersaneleri, fabrikaları, dev tesisleri yapanlar; şehirde ne varsa köyde de o olacak diyenler, çorak toprakları suyla buluşturanlar, sanayii, tarımı, geliştirenler ve onların izinde gidenler, evlatları, torunları başaracaktır.
Hareket başlamıştır. Çoban ateşi Adana’da ateşlenmiştir. Hepimizin bu ateşe odun atmak boynunun borcudur. Parti ayırımı gözetmeksizin, Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına, refah ve saadetinin sağlanmasına sevdalı, demokrasiye inanan herkes ama herkes bir arada olmalıdır. Din, dil, ırk, etnik aidiyetine bakılmaksızın bu ülkeye ve millete sadakatle bağlı, ülkenin bölünmez bütünlüğünü hararetle savunan ve milleti topyekun kucaklayan herkese burada yer vardır. Eminim ki; bu sevdanın kadim çatısı Demokrat Parti’de olduğu kadar, CHP, AKP, İYİ Parti ve MHP içinde de bu davaya omuz verecek milyonlar vardır.
Adana’da bu ateşi yakan altı eski bakan yirmiden fazla milletvekili ve yüzlerce teşkilat mensupları önemli bir adım atmışlardır, ama yetmez kartopu gibi büyümek, herkesi kucaklamak gerekir. Farklı metot ve düşüncelerimiz olabilir ama ülke için, millet için artık herkesin elini taşın altına koyma vakti gelmiştir.
Kalın sağlıcakla…