Geçtiğimiz Çarşamba günü Türkiye’de yaşayan Uygur Türkleri’nin, Çin’in Doğu Türkistan’daki baskılarına dikkat çekmek için İstanbul’daki Çin Konsolosluğu önünde düzenlediği eyleme polis engel oldu.

Buraya kadar her şey normal...

Devletin, kolluk kuvvetlerinin duygusu olmaz, tarafı olmaz. Eyvallah.

Konsolosluklar o ülkenin toprakları sayılır ve ev sahibi ülke, orayı korumakla mükelleftir. Tamam.

Ancak sosyal medya üzerinde dolaşan bir videoda söz konusu protesto sırasında bölgeye gelen bir yetkili, Uygur Türkleri’ne yönelik “Birazdan zorla süpüreceğiz sizi. Gözaltına alıp sınır dışı edeceğiz.” ifadelerini kullanıyor.

Tam olarak burada ülkenin sınırları kadar kritik öneme sahip başka bir sınıra dokunuyoruz işte.

İster istemez tüm polis teşkilatımızı tektipleştiriyor, ‘Bak Suriyelilere laf etmiyorlar, Uygur Türkleri’ni sınır dışı ediyorlar.’ diyorum.

Yukarıdaki düşünce tarzı, konuyla ilgili konuştuğum her 10 kişinin 9’unun kafasında tilki gibi dolaşıp duruyor. Bunu ben görebiliyorum.

Bu çok tehlikeli bir noktaya itiyor bizi.

Milyonlarca mülteciyi ülkeye almışsın; kültürel, ekonomik, toplumsal yapının değişmesini göze almışsın.

Bu sığınmacılar meydanlarda gösteri yaparken sessiz kalmışsın.

Birkaç Uygur Türkü, geçtiğimiz günlerde meydana gelen Urumçi yangınında hayatını kaybedenler için protesto düzenledi diye zor kullanmışsın.

E ne anladım ben bu işten?

Sorun Türk olmakta mı?

...söylemleri bir anda herkesin kafasında sıfırdan türemeye başlıyor.

Böylesine hassas bir görevde bulunan yetkilinin, bu hassas konulara hakim olması, acıları anlaması, ‘devlet duygusuz olsa da duyarsız değildir’ anlayışını benimsemesi gerekir.

Suriyeli, Afgan milyonlarca mültecinin içindeki çürük yumurtalar nedeniyle zaten çok kırılgan bir konuya dönüşen mülteci probleminin içinden çıkılamaz bir hal aldığını her geçen gün takip ediyoruz.

Uzun lafın kısası bırakın soydaşlarımızı da misafirlerimizi evlerine gönderin.

Ne de olsa ziyaretin kısası hoş karşılanır.