Yeni bir yıl yaklaşırken dileklerimiz hep tanıdık kelimelerde buluşur: bolluk, bereket, sağlık, huzur, güzel bir hayat…
Ama pek azımız şu soruyu gerçekten sorar: Bunlar hayatımızda nereye yerleşecek?
Çünkü hayat, boş bir alan değildir. Zihnimiz alışkanlıklarla, kalbimiz yarım kalmış cümlelerle, günlerimiz tekrar eden reflekslerle doludur. Yeni olan, ancak bir boşluk bulduğunda içeri girebilir.
Yeni bir yıl, sayfayı çevirmekten çok defteri kapatmayı öğretir. Bitmeyen hikâyeler, kapanmamış hesaplar, artık bizi büyütmeyen düşünceler… Hepsi yer kaplar. Ve biz fark etmeden, taşımaktan yorulduğumuz yüklerin altında “neden değişmiyor?” diye sorarız.
Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek, aynı filmi tekrar tekrar izleyip bu kez sonunun değişeceğini ummak gibidir. Film aynıysa, son da aynıdır. Değişmesi gereken, sahneler değil; bizim o filmi izleme biçimimizdir.
Uzun süre hayatı bir toplama işlemi gibi yaşadık. Daha fazla çalışırsam, daha çok verirsem, daha çok dayanırsam… Oysa zamanla anlarız ki bazı dönüşümler eklenerek değil, çıkarılarak olur. Hayatın gerçek matematiği bazen sadeleşmektir.
Fazla beklentiyi çıkardığında, hayal kırıklığı azalır.
Sürekli kontrol etme ihtiyacını çıkardığında, güven ortaya çıkar.
Herkesi memnun etme çabasını çıkardığında, kendinle temas başlar.
Yeni olan; eklenince değil, ağırlıklar bırakıldığında gelir.
Belki de bu yılın en gerçek niyeti şudur:
Hayatı biraz daha azaltmak…
Daha az yükle, daha çok anlamla yürümek.
Ve bazı şeylere elveda demeden, hiçbir şeye gerçekten merhaba diyemeyeceğimizi hatırlamak.