Çocuk tecavüzleri, sapıklar, sessiz çığlıklar…

Bombalar, bombacılar, katiller, ceset parçaları, kan, kan kokusu, çığlıklar…

Soygunlar, vurgunlar, huzursuz bir sessizlik…

Savaşlar, kıyımlar, nedensiz bir bekleyiş…

Yoksulluk, yokluk, çaresizlik…

Aksi ya hırsızlık ve talan alabildiğine…

Kadın cinayetleri, yine tecavüz, yine rıza gelinmeyen bir sürü şey, izliyoruz…


***

Tüm bunların ayrı ayrı yerlerde aynı anda olması gerçek olamayacak kadar korkunç olduğuna göre; filmin en heyecanlı yerindeyken, televizyonun başından kalkamamak gibi bir şey üzerimizdeki bu tutukluk.

İçimizdeki canavarı tanıma fırsatından alıkoyamamak belki kendimizi.

Bir sadist ile mazoşist hikayesi belki…

Belki kendi dünyalığımıza değmeyen her şey için bir çeşit şükretme hali…

En iyi ihtimalle bir akıl tutulması, bir şoka girme durumu…

Kafalar sağlam olmadığı için sağlıklı düşünemiyorum haliyle!

Sağlıklı bir kavrama oturtamıyorum hiçbir şeyi!

***

"… Prens, prensesi öper ve prenses de kurbağaya dönüşür…" diye biten masalların beynimize verdiği mesajı anlayasıya kadar geçen sürede, alıp yerden yere vuruluyoruz…

Doğrulup ayağa kalkmaya çalışırken tam; bir bakıyoruz ki haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlara dönmüşüz! O anlarda vicdanımız içten içe fısıldamaya cesaret edecek diyelim; yeni bir hikayeye uyanıyoruz alelacele.

İşte tam olarak yaşadığımız şey bu olsa gerek!

***

Kulaklarımızı tıkasak, gözlerimizi yumsak, yüreğimizi kapatsak, geçer mi?

Yürüdüğümüz yollar mutlu çocuklara çıkar mı günün birinde?

Anneler bir daha ne zaman söyler ninnilerini?

Türküler bir daha barışı ne zaman çağırır?

İnsan insana kavuşur, sevebilir mi bir daha birisini?

***

Yarın, uyuyup uyanmak kadar kısa ama bazen çok geçtir her şey için