İnsan, yaşadığı toprakları sever. İçinde büyüdüğü kültürü içselleştirir ve ona göre yaşamayı öğrenir. Çünkü, insan bütün hayatını kendi gerçekliğinin üzerine inşa eder. Farklı alanlarda iyi olarak kendi gerçekliğini kurabilir örneğin. Bu şekilde yaşamı örgütlemek veya kendini kabullenmek hayatın en vazgeçilmez şartı…

İnsan, içine doğduğu topraklarla neden başını derde soksun ki zaten…

Kişi, kendi anlam dünyasını kurar ve son yaşadığı ana kadar ana dilinden başlayarak, kendine özgü ögelerle yaşar. Onlardan rahatsız olacak aşamaya gelmez. Ki zaten insanın içinde bulunduğu kültür, insanın küçük göreceği bir şey değildir. Eğer kendisinden olmayana düşman olan bir düşünceye, adını kültür adında veren bir yerden değilse tabii. Dünya üzerindeki tüm uygarlıklar , eğer gerici ideolojilerin buyruğu altına girmediyse bir ülke, genellikle insanı tüm farklılıklarıyla sevmeyi merkeze alır. Fakat bazen içinde bulunduğumuz topraklarda, yaratılan o kasvetli atmosfer; tüm güzellikleri perdeler ve bizi olduğumuz her şeyden uzaklaştırabilir.

Bu ülkede doğmuş, yetişmiş bir insanın başka topraklarda hayat kurma, geleceğini orada yaşamak isteme sebebi sadece bu olabilir mi?

Yoksulluk, iş teklifi, aşk.. Göç sebebi olabilir. Türkyie’de çalıştığı sektörden memnun olmamak veya iş bulamamak olabilir. Suç işlediyseniz ülkeden kaçmak için olabilir; çok nadir de olsa başka bir ülkenin kültürünü, yaşam tarzını görmek istemiş olabilirsiniz.

Bunlar senelerdir bilinen ve görülen sebepler. Yaşanan siyasi atmosfer nedeniyle özgür hissetmemek de başka bir neden örneğin.

Ama son yıllarda ortaya çıkan, belki bütün bahsettiğim sebeplerin hepsinden daha korkunç bir sebep var.

Gençler “hak ettikleri yere gelememe” endişesi taşıyor. Belki bu durum ekonomik sebeplerden, yaşam kalitesinin düşüklüğünden, işsizlikten daha da korkunç bir sebep bu.

“Ben burada okudum, şu konuda uzmanlığım var ama Türkiye’de benim kadar kalifiye olmayan kişi benim pozisyonumu çalabilir” diyorlar. Bu cümle tam anlamıyla gençlerin haklı endişesini ortaya çıkarıyor.

Bu ülkenin öğretmeninden doktoruna yetişmiş ve parlak insanlara ihtiyacı var. Ancak gençlerin tercih edileceklerine dair inançları yok.

Özel sektöre gelince de fırsat eşitliğinin eskisi gibi olmadığını söylüyorlar.

Özetle Türkiye’de çalışkanlık, iyi eğitim ve zeka geçerli bir şey değil. Bu endişe bize yepyeni problemler getirir.

Gelecekte dünyanın en iyi ülkesi olsak bile, fırsat eşitliğinin olmadığı fikri bu memlekette gelecek kurma umudunu bitirir.

Gençler birer birer gider, gençleri kaybedersiniz!