Türkiye’yi 6 Şubat’ta vuran Kahramanmaraş depremlerinin ardından bir kahreden haber de Hatay’dan geldi. Korkunç depremler yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz ülke olarak.   Deprem bölgesinde olmasak bile acının o korkunç yüzüyle bir kez daha tanıştık hepimiz. Bunun “kader” olmadığını bağıra çağıra söyledik. Para kazanma hırsı uğruna depreme dayanıksız şekilde inşa edilen beton yığınlarının altında kaldılar. O enkazların altında sadece bedenler değil; hatıralar, hayaller, umutlar da kaldı… Onları düşündükçe ülkece paramparça oluyor kalbimiz.

Bizim parçalanmalarımız “yapacağız-edeceğiz” tarzı söylemlere benzemiyor. İnsanlar canının derdine düşmüşken yönetilemeyen krizin üstünü örtmek için öfke dolu laflar etmeye benzemiyor.  Bu kadar şeyin sorumlusuyken seçim derdine düşmek, vatandaşın eleştirilerini görmezden gelmek, herkesin güvendiği yardım derneklerine laf söylemek hiç inanılası iş değil. Haber fotoğraflarında görüyoruz insanların mezar taşlarında rakamlar yazıyor. Yaşamlar rakamlara dönüşmüşken; sorumluluğu üstüne kim alacak? Felaketin tek suçlusu müteahhitler mi? Uygunsuz yerleri imara açan, oturma izni veren Belediye Başkanları, imar müdürleri, yapı denetin firmaları, mühendisler suçlu değil mi? Ne yazık ki bu insanların hataları ve ahlaksızları yüzünden masum insanlar can verdi.

Felaketin faturasını ödeyen kişiler arasında öğrencilerde var. Bunun hakkında da konuşmak istiyorum. Üniversiteler de neden eğitime ara verildi? Neden öğrenciler yurtlarından edildi? Neden okullarından uzak kalıyor bu çocuklar? Depremzedelerimiz için başka seçenek düşünülemez miydi? Böyle durumlarda niye harcanan ilk eğitim olmak zorunda? Evet hepimiz üzgünüz. Felaketin boyutu çok büyük. Ama yaralarımızı saracak çözüm eğitimden vazgeçmek değil. Zaten bunların hepsi eğitimsizlikten başımıza gelmiyor mu?

Bu durumda yüzümü bir kez daha Atatürk’e dönüyorum ve onun fikirleri ışığında ‘eğitim’in  tek kurtuluşumuzun olduğunu bir kez daha anlıyorum. Yazımı Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle bitirmek istiyorum:

“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Milli eğitimde süratle yüksek seviyeye çıkacak olan bir milletin, hayat mücadelesinde maddi ve manevi bütün kudretlerinin artacağı muhakkaktır. Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder.”