'Ah'lar vah'lar içerisindeyiz. Özel bir okulun içerisine elini kolunu sallaya sallaya silahla girerek, yıllarını mesleğine adamış bir öğretmenin hunharca hayatına son verildi.

Güvenlik kısmında da çok büyük bir açık görülen bu olay kabul edilebilir değil, hele ki ülkemize gelmiş bir yabancı gerçekleştiriyor. Ama öyle sığınmacı mülteci gibi değil, farkettiyseniz özel okulda öğrenim görüyor. Demek ki ailenin maddi gücü yerinde. O kadar çok yabancıya buyur gel dedik ki, içinde hırlısı hırsızı, huylusu huysuzu, çeşit çeşit olanı var. Düzgün gibi görüneni bu vahşeti gerçekleştiriyorsa, serserisi neler yapabilir (ki yaptılar da çok üzücü olaylar yaşadık) düşünmek bile istemiyorum.

Bir can yitip gitmiş, arkasında gözü yaşlı sevenleri bırakılarak, hayattan koparılmış. Kime, neye isyan edelim? Kavga dövüşle, hır gürle, şiddetle herşeyi halledebileceğini düşünenler var. Nasıl bir ruh halidir ki bu, eline kolaylıkla bir silahla alarak, elini kolunu sallaya sallaya okulun içerisine kadar girerek bir cana kastedebiliyorsun. Disiplinsizliği, kural tanımayan tavırları, diğer öğrencilerin derslerde dikkatini dağıttığı, öğretmenlerine küfür ettiği gerekçesiyle o öğretmen tarafından beş ay önce okuldan uzaklaştırılıyorsun, ve önceki gün gelip bu öğretmenin canını alıyorsun. Uzaklaştırıldığı gün idareci odasında annesiyle Arapça konuşurken, 'Burası Türkiye Cumhuriyeti. Benim anlamadığım dilden konuşamazsın. Türkçe konuş' diye çok çok haklı olarak uyarıyor öğretmen. Yok ne yapacaktı, göz mü yumacaktı. Ee tabii oraya buraya asarsanız Arapça tabelaları, bu kadar hak sağlarsanız bunlara, gelirler tepemize çıkarlar. Bu güya öğrenci olan elikanlı zanlı da kafasında kuruyor kuruyor ve 'İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?' dedirten çok uçta bir olayın cana kıyanı oluyor. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, anlamlandıramayacağım bir olay.

Burada ayrıca şu da var. Olayı gerçekleştirdiği bu okula, başka bir özel okuldan geliyor. O okuldan gönderilme sebebi neydi, ne örtbas edildi de, olayın yaşandığı okul yetkilileri bu öğrenciyi kabul etti. Bence işin bu kısmında da sorumlu olanlar var. ‘Aman ben kurtulayım da, başkası naparsa yapsın’ diyerek hareket ettiyseniz eğer, sonuçları çok çok ağır oldu.

O özel okuldan gönderilip bu özel okula gelen elin yabancısı, kalkmış ülkesini bırakmış, ikinci sınıf vatandaş olmayı kabul ederek sınırlarımızdan içeri buyur edilmiş. Bugün de başımıza ne işler açtı gördük.

Böylesi olaylarda, 'Normal değildir o anda, birşeyler kullanmış içmiştir' diyoruz ya, bu da bir bahane değil ki.

Bu çocuk bu noktaya gelinceye kadar hiç mi bir sinyal vermedi, hiç mi davranışlarından ailesi şüphelenmedi? Okuldan atıldığı süreç sonrası bu çocuk için profesyonel bir destek hiç mi alınmadı? Burada ailenin de ihmali yok mu?

Bu ilk haber değil, geçmişte birçok kez böylesi olay yaşandı, haberlere kısacık sürelerle konu edildi ama, umarım son olur. Okul bizim zamanımızda, evimizden sonra bir yuva olarak gördüğümüz, arkadaşlarımızı ve öğretmenlerimizi ikinci ailemiz olarak kabul ettiğimiz yerdi. Yani öyle olması gerekiyor. Ama günümüzde ister elin yabancısı olsun ister kendi çocuklarımız, okullar; her türlü saygısızlığın yaşandığı, öğrencilerin öğretmenden çok kralcı olduğu, öğrenci velilerinin de kendilerini idareden üstün gördükleri bir yer haline geldi.

Bugünlere aslında göstere göstere gelindi. Öğretmenin itibarsızlaştırılması, öğrenci ve öğrenci velilerinin had bilmezlikleri, önüne gelen yabancının ülkemize alınması, sanki peynir ekmek alınırmış gibi silah edinilmesi, şiddetin normalleştirilmesi, suç işleyen kişilerin 'iyi hal'den salıverilmesi, yasaklı madde bağımlılığı, herkesin herşeyi yapmayı kendine bir hak olarak görmesi vs. gibi durumların getirdiği bir noktadayız. Daha sıralanacaklar vardır da, şu an aklıma bunlar geldi.

Burada bir parantez açmak istiyorum. Hep diyoruz ya 'Nesil çok değişti? Vurdumduymaz, sorunsuz, asabi' diye. Bizim çocuklarımız hamurumuzda olan özelliklerimizden dolayı yabancı çocuklarla kıyas edilemez ama, genel olarak baktığımızda bu çocuklar kendiliğinden mi bu hale geldi? 'Aman çocuğum üzülmesin, aman çocuğum yorulmasın' diye diye, bir bardak suyu ayaklarına kadar götürerek, çıkardığı giysiyi attığı çöpü biz toplayarak, kafelerde tembellik yapsın diye ceplerine harçlıklarını fazlasıyla koyarak biz de sebep olmadık mı? Aman nolur; özgür, kendine güvenen, zamanın şartları böyle kabulleniciliğiyle bir nesil yetiştireceğiz diye ayarı kaçırmayalım. Herşeyi dozunda yapmasını bilelim. Bizi yetiştiren büyüklerimizin yaptıklarının onda birini yapsak yeter.

Kendisini tanıyanlar tarafından kimseye bir zararı olmayan, efendi, kibar kişiliğiyle örnek bir insan, idealist bir öğretmen olarak gösterilen İbrahim Oktugan, o çok sevdiği görevinin başında eğitim şehidi olarak tarihe geçti. Önceki gün ailesi, öğrencileri, meslektaşları ve sevenleri tarafından gözyaşlarıyla toprağa verildi. Dün ise, eğitim camiası olaya tepkilerini göstermek amacıyla iş bırakma eylemi gerçekleştirdi. Herkes olayla ilgili tepkisini bir şekilde gösteriyor, göstermeye çalışıyor. Olayın hukuk tarafı da inanıyorum gereğini yapacak, verilmesi gereken en ağır cezayı verecek.

Gideni geri getirmeyecek evet ama, bu tür olayların önüne geçilmesini sağlamak amacıyla herkesin kendine bir çekidüzen vermesini ve tedbirler alınmasını sağlayacak. Özellikle ülkemize elini kolunu sallaya sallaya giren ve dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışır gibi haddini aşanlara. Yok öyle, kızdım, öfkelendim diyerek, bahanelere sığınarak Allah'ın verdiği bir canı almak. Burası, kaçtığınız, sadece bir toprak parçasıymış gibi arkanıza bile bakmadan geride bıraktığınız öylesine bir ülke değil. Burası bir karış toprağı bile çok kıymetli olan, her ne şartta olursa olsun asla kaçar gibi bırakıp gidilmeyecek Türkiye Cumhuriyeti. Misafirliğinin sınırlarını bilenler buyursun gelsin, bilmeyenler de kendi ayarlarında gidecek başka ülke bulsun.