14 Mayıs, 28 Mayıs derken, birinci tur, ikinci tur derken sonuçlar netleşti, kazanan-kaybeden belli oldu. Beğensek de beğenmesek de, R.T.E. beş yıllığına yeniden cumhurbaşkanı olarak seçildi.

Yeni kabine, eski kabine, yeni yardımcılar, eski bakanlar, eskimeyen bakanlar derken de önceki akşam taşlar yerine oturdu. Herkesin gözü kulağı şimdi taze bakanların yeni icraatlarında.

Zaten görebildiğimiz kadarıyla yeni bakanların çoğu, oldukları bakanlıkların üst düzey bürokratlarından ya da yardımcılarından oluşmuş. Henüz hepsinin isimlerini ezberleyemesek de, yavaş yavaş öğreniyoruz ki çoğu bürokraside deneyim kazanmış isimlerden. Hayırlı uğurlu olsun.

Şimdi muhalefet can kulağı ile ve de dört gözle yeni atanan bakanların icraatlarını izleyip açıklarını bulup eleştirecek. Oysa çiçeği burnunda icraatçı bakanları biraz izleyip onlara yardımcı olabilseler çok daha hayırlı işler yapılmış olabilir gibi geliyor bana.

***

Eski yıllarda, 50’li 60’lı yıllardan söz ediyorum, Milliyet’te çok okunup takip edilen “Abdülcanbaz” adlı çizgi bantın çizeri Turhan Selçuk, kendine has tiplemesi ile, en işin içinden çıkılmaz durumlarda, kahramanı Abdülcanbaz’a şöyle bir mühlet verirdi: “Bekle ve gör.”

Çok hoşuma giden ve her işi kendine özgü usullerle hallediveren Abdülcanbaz da, kötü iş ve fiiller işleyenleri önce izler, takip eder; sonra da sorunu çözerdi. Ama önce “Bekle ve gör.”

Evvela icraatları bir izleyelim. Sonra yapacaklarımızı, söyleyeceklerimizi söyler ve salvolara başlarız.

Ben yine buradan, yok iç borç, yok dış borç, yok faiz yerine, bugünden itibaren piyasayı takip eder, izlerim. Tabii bu işler dünden bugüne, akşamdan sabaha şıp diye düzelecek işler değil. Önce borsaya bak, dolara bak, Tahtakale’ye bak… Alan mı çok, satan mı çok? Yurtdışından alıcılar arttı mı, satıcılar kuyrukta mı?

En az bir ay beklemek lazım. Belki de iki ay…

Mehmet Şimşek ekibi nasıl başlayacak, Merkez Bankası başkanı kimin sözünü dinleyecek: “Bekle ve gör.”

Kısa bir mühlet ve sabır… “Sabreden derviş muradına ermiş” değil de, sabreden derviş muradına erermiş…

***

Geçen hafta eşimin rahatsızlığı nedeniyle dört günlüğüne Manisa Şehir Hastanesi’nin misafiri olduk. Başarılı ve ufak bir operasyon neticesinde taburcu olup çıktık.

Manisa Şehir Hastanesi’nin ilk açıldığı günlerde, o zamanlar fiilen içerisinde bulunduğum AKP’nin yönetimindeydik.

O günlerde çok büyük övgülerle anlatılan yoğun bakım ünitelerinden, polikliniklerden, servislerden söz etmek isterim.

O zamanlar “Niye bu kadar şehir dışına yapıldı”, “Otopark niçin böyle devasa boyutta oldu”, “Hasta sayısı belli, neden bu kadar büyük bir bina”, “Müteahhidi mi zengin ediyorlar” gibi çeşitli eleştiriler, sitemler dile getirilmişti. O lafların ne kadar lüzumsuz olduğunu gözlerimle gördüm, şahit oldum. Şu anda Manisa Şehir Hastanesi’nin konumu, işleyişi, üniteleri, poliklinikleri, acili, geniş ve düzenli odalarının, bugünler düşünülerek planlandığını anladım. Vesile olanlardan Rabbim razı olsun.

Şehrin büyüme hızı böyle artarsa, dört beş yıl sonra bu hastanenin daha büyüğünün inşa edilmesi gerekebilir.

İşte size, bir “Bekle ve gör” daha…

Operasyonu gerçekleştiren, yakın bir arkadaşımın, dostumun (şimdi rahmetli olan ve yıllarca Ticaret Odası’nda genel sekreterlik görevini sürdüren Cevdet Atış’ın) damadı… Opr. Dr. Yücel Özsoy… İnsan olarak da, hekim olarak da, ilgisi ve takibiyle de, tam da Mustafa Kemal Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözünü hak eden bir hekim. Kendisine şükranlarımı arz etmek isterim.

Bundan önce geçirdiğim ufak tefek rahatsızlıklar nedeniyle CBÜ Hafsa Sultan Hastanesi’ni de yakından takip etmiştim. Gözlemdiğim kadarıyla Şehir Hastanesi, sanki bir adım öne geçmiş. Bundan “Şehir Hastanesi, CBÜ’den daha iyi” sonucu çıkarılmasın lütfen. İkisinde de işinin ehli hekimler görev yapıyor, donanımları her geçen gün iyiye gidiyor. Her iki kurumun da kendine has özellikleri var ve yerleri ayrı.

Biri şehrin batı yakasında biri doğu yakasında, şehre şifa ve iyilik dağıtmayı sürdüyorlar…

Sağlıkla kalın da, hastanelere düşmeyin…