Siz bu satırları okurken, yeni cumhurbaşkanımız belli olmuş olacak.

Manisa’da hangi parti kaç milletvekili çıkarmış, hangi parti birinci olmuş, kim hezimete uğramış, tek vekilde kalan parti hangisi olmuş, hepsi netleşmiş olacak.

Biz de haftaya genel bir seçim değerlendirmesi yaparak, ne oldu da böyle oldu, nasıl olsaydı başka türlü olurdu, uzun uzun yazmaya çalışacağız…

Ama en önemli tahminim de, geçen pazartesi sabahı Karaköy’de Kırmızı Köprü üzerinde bir milletvekili adayına söylediğim o sözler olacak. Tüm bunları haftaya okuayacaksınız. Taşlar yerine oturup sular durulduktan sonra, daha sakin, daha serinkanlı değerlendirmelerle…

***

Seçimler olur, oylar kullanılır, sandıklar açılır, iktidarlar değişir; hepsi gelip geçer. Ama şehrin renkleri ve unutulmaz simaları, belleklerde derin izler bırakır.

İki haftadır sürdüğüm “Manisa’nın velileri” yazılarımız hayli ilgi devşirdi. O nedenle biraz daha devam edelim…

Bir başka renkli sima Necdet Günaydın idi. Aydın’ın Çine ilçesinden olmasına rağmen Ege’nin tüm şehirlerini, kasabalarını gezen bir sima… Manisa çarşısına senede beş altı kez gelir, çarşı sakinlerince tanınırdı. Plansız programsız bir trene ya da otobüse atlar, Manisa’ya çıkagelir, Nazilli’den, Alaşehir’den, Denizli’den birilerinden selam getirirdi. Selam getirdiği kişileri ne tanırız ne de biliriz. Ama olsun, Necdet selam getirirdi yine de. Yazın en sıcak günlerinde üzerinde mutlaka bir takım elbise, kravat, palto vardır. Ben onca yıl boyunca onu hiç paltosuz görmedim. Çarşının merkezi bir noktasına oturur, gelip geçenden “kırık para” ister. Kırık para dediği de bozuk paradır. Sigara ister. Yemek ısmarlarsanız, doyduğunu bilmez, tıkanıncaya kadar yemek yer. İlginç, renkli bir simaydı Necdet Günaydın.

Cebrail de bir başka renkli simaydı… Manisa’nın enteresan tiplerinden. Bir gün bir baktık ki, dünyanın en büyük parasını yağtım diye ortalıkta geziniyor. Hakikaten çarşaf kadar bir kağıda cetvelle çizilmiş, tüm detayları muntazam süslenmiş, ortasında 1.000.000 dolar yazılmış bir kağıt. “Bunu bana bozar mısın” dedi. Ben de elle yapılmış bir dev para maetinin işe yaramadığını söyleyince, bana epeyce söylenmişti. Bir gün de biriktirdiği paralarla motosiklet almıştı. Arada bir onunla gezmeye çalışırdı. Bir baktık, trafik polisi durdurmuş, ruhsat soruyor, o da çıkarıp motosikletin faturasını gösteriyor. Polis faturanın işe yaramadığını anlatmaya çalışıyor. Polis ehliyet soruyor, Cebrail çıkarıp nüfus cüzdanını gösteriyor. Nihayet çarşı esnafı araya girdi de hem Cebrail hem polis memuru ikna edilebildi. Cebrail de 1500 liraya aldığı motosikleti 1000 liraya zorla sattı.

Şimdilerde bir bakımevinde barınan Fazlı’ya gelince… Bir kurban bayramında kesim alanında Kemal Ünlü hocayla karşılaşmıştık. Kemal Hoca bir hatırasını anlatırken, Fazlı’dan bahsetmişti. Kemal hocam bir sene umre ziyaretindeymiş. Bir ay kadar Manisa’dan ayrı kalmış. Fazlı da her yerde “Kemal Hoca öldü” diye konuşmaya, aslı astarı olmayan haberi yaymaya başlamış. Bu, Fazlı’nın bir özelliğidir. Hoşlanmadığı kişiler hakkında, öldüğü söylentisini çıkarır. Kemal Hoca umreden sağlıcakla dönmüş. Bir gün kahvehande otururken, garson karşıdan biraz şaşkınlık biraz da korkuyla Kemal Hoca’ya bakmaya başlamış. Yanına da yaklaşamıyormuş. Yanına çağırmış Kemal Hoca, “Noldu ne bakıyorsun” demiş. “Hocam senin öldüğünü duydum, üç gün ağladım, dua ettim , sen burdasın” demiş garson. Tabii, Kemal Hoca anlamış Fazlı’nın böyle bir söylenti çıkardığını… Fazlı’nın arası Mehmet Metecan hocayla pek iyi değildi. Sık sık Metecan hocanın öldüğüne dair söylentiler çıkarırdı Fazlı, hatta Metecan hocayı eliyle gömdüğünü döylerdi her yerde… Metecan hocamız da bu senenin başında rahmetli oldu. Böylelikle her iki hocamızı da anmış olduk…