Bugün 29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluşunun 99. Yıldönümü, tüm yurtta coşkuyla kutluyoruz. Bir başka deyişle büyük zaferi kazanıp, güzel yurdumuzu düşman çizmelerinden kurtarıp, yeni Türk devletinin temellerinin atılması için çalışmaların başladığı, adım adım cumhuriyete doğru gidilen günlerin 100. Yılı. Ben de klavyemin başına geçtim bu haftaki yazımı yazmaya koyuldum. Sizler belki bu yazıyı birkaç gün sonra okuyacaksınız ama ben bugünün büyülü atmosferinde duygularımı sizinle paylaşmak istedim.

            Cumhuriyet bayramı kutlamalarına kendimi bildiğim günden beri katılırım. 4-5 yaşlarındayken babam beni Ankara’da hipodroma götürür resmigeçidi büyük bir merak ve ilgiyle izlerdim. Hele bir keresinde, hiç unutmam rahmetli Menderes kucağına almış, başımı okşamıştı. 23 Nisan mıydı? Yoksa 29 Ekim miydi? Net hatırlayamıyorum ama o anı asla unutamadım. İnsanın o yaşlarda yaşadıklarını hatırlaması pek alışılmış değildir ama benim hafızama nakşedilenler Anıtkabir ziyaretleri ve Gençlik Parkı gezmeleri oldu. Bir de gene babamın götürdüğü güreş müsabakalarıydı, doğrusu ben pek bir şey anlamazdım ama abim ne olup bittiğini, kimin puan aldığını heyecanla naklederdi bana. Tabi tuş oldu mu, ben de anlardım. Hayal meyal hatırladığım şampiyon güreşçi Mustafa Dağıstanlı’yı, yıllar sonra AP Samsun milletvekili olarak Genel Başkan Yardımcımız merhum Hüseyin Özalp’in odasında görünce çok heyecanlanmış 20 yıl öncesi gözümde canlanmıştı.

            27 Mayıs darbesi sonrası Ankara’dan ayrılıp Karşıyaka’ya anneannemin yanına gelince, bayram günleri bizim için tatil günü sayılmaya başladı, zira Kayseri ceza evinde haksız yere yatan babamı görebilmek için ancak tatillerde fırsat bulabiliyorduk. Babam tahliye olduğunda Manisa’ya yerleşince ben de Ali Rıza Çevik İlkokulu yavrukurt ekibinde trampet çalarak gururla resmigeçitlere katılmaya başladım.

            Lise çağlarında Işık gazetesinde yazdığım müzik köşesi dışında, 20 yıldan fazladır Manisa gazetelerinde yazıyorum. Bugüne kadar hiç 29 Ekim yazısı yazmamıştın, diyenler olur diye söyleyeyim; bugüne kadar meczupların münferit eylem ve söylemleri dışında yüce meclisin bir üyesi sıfatı taşıyan Cumhuriyete ve onun kazanımlarına alenen çamur atan, dil uzatan, Cumhuriyet düşmanı, riyakar, takkiyyeci, fikir fukarası, kıt akıllı, algı yoksunu, mizantropik, sözünün arkasında durmaktan bile aciz bir zavallı çıkmamıştı da ondan yazmak ihtiyacı duymamıştım.

Bu onun ilk vukuatı da değildi, 9. Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’e de alçakça dil uzatmış o zaman da cevabını almıştı. Ne güzel bir tesadüftür ki; bu zat dil uzattığı Cumhuriyetimizin 99. Yıldönümünün hemen ardından ve gene saldırdığı merhum Demirel’in 98. Doğum gününde görevinden azledildi. Bu yeterli mi? Bana göre değildir. Behemehal fezleke düzenlenip, dokunulmazlığı kaldırılmalı ve yüce Türk adaletinin önüne çıkarılarak hesap sorulmalıdır. Olur mu? Bana zor gibi geliyor, zira bakıyoruz da Adalet Bakanı, terörist ilan ettikleri milletvekilleri hakkında onlarca fezleke düzenledikleri partiye oy dilenmeye gitmiş.

Ben bu cumhuriyet düşmanı zatın sözleri üzerinde fazla durmayacağım çünkü bir haftadır basın, siyasetçiler, halk gereken her şeyi söylediler, kamuoyu da zaten haddini bildirdi. Tek bir şey söylemek gerekirse eğer sen Türkçe düşünemiyor, fikir üretemiyorsan önce git IQ testi yaptır, belli ki sende bir algı noksanı ve kapasite yetersizliği var. Belki de bu eksiklik tarihini, kültürünü bilmemekten kaynaklanıyordur. Bunları eğer “keşke Yunan kazansaydı” diyen zihniyetten öğrendiysen senden başkası da beklenmezdi zaten. Yunus’tan, Karacaoğlan’a, Dadaloğlu’na, Nazım’dan, Orhan Veli’ye, Faruk Nafiz’e, Ümit Yaşar ve Necip Fazıl gibi binlercesi, on binlercesi bu dili konuşuyor, bu dille yazıyor. Edebi eserler, ilmi eserler, akademik eserler, ninniler, ağıtlar, koşmalar hep güzel Türkçemizdedir. Tabi halk anlamasın, ayıbımız görünmesin diyenler Arapça, Farsça karıştırmadan edemezler bazıları da epistemolojik lafları tercih eder.

Ne yaparsanız yapın, son kullanma tarihiniz çoktan geçti. Bunlar son çırpınışlarınız “teröristler” le bir araya gelmeniz de, böyle abuk, sabuk laflarla gündemi değiştirip halkın ilgisini “cambaza bak” diyerek başka tarafa çekmeye çalışıyorsunuz. Muhalefet buna kanmamalı, halkı cambaza baktırmamalıdır. Halkın asıl gündemi ekonomisidir, onları ilgilendiren cebine giren parayla çıkan paradır. Yazıma 29 Ekim günü başlamıştım ama bugüne geldik. Bugün de enflasyon rakamları açıklandı, TÜİK hala %85 derken ENAG %185 diyor. Makas bu kadar da açık olmaz ki.

Ey muhalefet! Elbette günlük olaylarla da ilgileneceksiniz ama iktidarın gündem değiştirme çabalarına alet olmayın. Ekonomide kalın, halkın cüzdanındaki yangında kalın, çocuklarının okul masrafına çare bulamayan babaların gözyaşlarında kalın. Unutmayın merhum Demirel’in sözlerini tekrar, tekrar ifade edeyim “Boş tencerenin yıkamayacağı hükümet yoktur”

Değerli okurlarım, kışa giriyoruz. Geçici süreliğine de olsa artık Manisa’ya, Foça’ya Ege’ye veda zamanı geldi. Yazılarımıza başkentten yazmaya devam edeceğiz. Ankara’nın siyasi atmosferini, kapalı kapılar arkasındaki olayları yazmaya çalışacağız. Tabi önceliklerimiz elbette hep aynı kalacak, milletimizin refah ve saadeti, hürriyet ve bağımsızlığı, milletimiz değerleri ve cumhuriyetimizin korunup kollanması, demokrasiden asla taviz vermeden, temel hak ve hürriyetlere, hukuk ve adalete sahip çıkmak, din, dil, ırk, mezhep, etnik aidiyeti ne olursa olsun devletimize milletimize sadakatle bağlı tüm yurttaşlarımı topyekun kucaklamak önceliğimizdir. Bugüne kadar ne taviz verdik ne eğildik bundan sonra da böyle sürecek.

Cumhuriyetimizin yüzüncü yılından gün aldığımız şu günlerde hepinizi saygıyla, sevgiyle kucaklıyorum. Kalın sağlıcakla…