Kral 1. Françoise Paris için, bu bir şehir değil bir dünya demiş. Françoise da kim derseniz 1500’lü yılların ilk yarısında Fransa tahtına oturan, Rönesans ve hümanizme destek veren, modern Fransa’nın kurulmasına ön ayak olan Fransa Kralıdır. Françoise bu sözü söylemiş ama hayatında hiç İstanbul’u görmemiş. Eğer İstanbul’u görmüş olsaydı belki kanaati değişebilirdi. Gene de Kralın Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile giriştiği rekabette çağdaşı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım istemesi de ayrı b

Gerçekten de 30 yıl sonra tekrar gördüğüm Paris bir Fransız kenti olmaktan çok dünya kentine dönüşmüş. 72 millet denir ya; burada yok, yok. Her renkten, her ırktan, her ülkeden milyonlarca insan burada. Milli takımlarına bile baktığımızda çoğunluğu Afrikalı.

İşte dünya şehri denilen Paris’te Pere Lachaise isimli bir mezarlık var. Tam da bizim Zincirlikuyu gibi kentin göbeğinde. Kimler yok ki orada? Honore de Balzac’tan, La Fontaine’e, Molier’e Edith Piaph’a kadar Fransa’nın en ünlü sanatçıları, şair ve yazarları, siyasetçileri, Fransız İhtilalinin önde gidenleri orada yatıyor. İrlandalı Oscar Wilde, İranlı Sadık Hidayet ve daha birçok yabancı sanatkar ve fikir adamları, İtalyan bestekarlar, balerinler, Napoli Kralı Jean Murat, Rusya’da Ekim devrimini kabul etmeyen ünlü Ukraynalı Komünist lider, Karl Marx’ın kızı Laura Marx, Hitler zulmünden kaçan Alman Yahudileri, bilim adamları, hekimler, gazeteciler, Amerikalı bestekarlar, dansçı, sanatçı, şair ve yazarlar, şarkıcılar, Yunan ve Ermeni asıllı sanatçılar, din adamları, ünlü soprano Maria Callas, Polonyalı Chopin, Sovyet işgalinden kaçan, Çek, Macar, Polonyalı sanatçılar. Eski Fransız sömürgelerinden gelen sanatçılar, Hollandalılar, İngilizler, İskoçlar, Ruslar ve daha birçok milletten ünlüler burada yatıyor.

Osmanlı hanedanından kimse var mıdır? Doğrusu bu bilgiye ulaşamadım ama sonradan araştırdım Osmanlı hanedan mensuplarının Faslılara hediye edilen Bobigny Müslüman mezarlığında olduğunu öğrendim. Gazete haberlerine bakılırsa oradaki kabirler harap vaziyette ve bakımsızmış, birçoğunun taşları bile yok olmuş. Hadi yeri geldi sorayım: Osmanlıcılıkta sınır tanımayanlar, Osmanlı ocakları kuranlar, Osmanlı torunuyum diye hava atanlar neredeler? Niçin ecdadın kabirlerine sahip çıkmamışlar. Ya o milyonluk ciplerle binen, bu saraylar bizim iddiasında bulunup, Cumhuriyete dil uzatan, maganda kılıklı sözde hanedan torunları neredeler? Yazıklar olsun! Her fırsatta Menderes’e benzediklerini iddia edenler onun Fransa’da yaşayan Osmanlı sultanlarına gösterdiği ilgi ve şefkatin binde birini bile siz gösteremiyorsunuz. Fransa’da yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarımız kadar bile olamıyorsunuz. Onlar Paris belediyesine yüzbinlerce avro ödeyip Yılmaz Güney’in kabrini, mezarlığın izbe bir köşesinden alıp caddeye yakın görünür bir yere taşımışlar güzel de bir mezar yaptırmışlar.

Dünya kenti Paris’in Pere Lachaise mezarlığında iki de tanınmış Türk sanatçısı var. Başka da var mıdır? Bilmiyorum ama bu mezarlık hem Türk hem de Avrupalı diğer turistlerin ziyaret yerlerinden biriymiş. Mustafa bey Trocadero’dan sonra bizi oraya götürdü. Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney’in mezarlarını gördük. Yılmaz Güney’in sanatını beğensem de bir hukuk adamını, hakimi öldürdüğü için sevmem. Ahmet Kayayla fikirlerimiz uyuşmasa sanatını beğenirim ve haksızlığa uğradığını düşünürüm. 28 Şubatın dayatmacı havası içinde tu kaka edilip vatanından uzaklaştırıldığına inanırım. Zaten mezar taşında da vatan özlemi açıkça dile getirilmiş. Ruhu şad mekanı cennet olsun inşallah.

Protest sanatçılar hep muhalif karakterlidir ve çoğu kimseye aykırı gelebilirler ama demokratsak bu aykırılıkları da sindirmesini bilmeliyiz. Amerikan vatandaşları ya da devlet kurumları hiçbiri protest sanatçılar Bob Dylan ve Joan Baez’i tu kaka etmiyor veya gözaltına alıp taciz etmiyor. İngiliz Hükümeti de Kraliçenin taltif ettiği Beatles’in üyesi Paul Mc Cartney ve eşi Linda’yı, 30 Ocak 1972 kanlı Pazarda İngiliz askerlerinin 26 sivil Kuzey İrlandalıyı öldürmesi üzerine yazdığı “Give Ireland Back to Irish” adlı parçasından dolayı bölücü ilan etmiyor ya da Kraliçe’nin ödüllerini geri istemiyor. Ozan Arif de karşı tarafın bir protest sanatçısıydı ama kendi tarafının yanlışlarını da tokat gibi yüzlerine vururdu. Öldüğünde yıllarca yanında olduğu hareketin lideri sırf bu yüzden bir taziyede bile bulunmadı. Biz Türk milleti aslında çok hoşgörülüyüzdür. Osmanlı bile Nefi’yi, Şair Eşref’i, Pir Sultan’ı, Aşık Dertliyi hoş görmüş. Bugün bu hoşgörüsüzlük niye? Konserleri yasaklıyoruz, festivalleri iptal ediyoruz, bazı gurupları gözaltına alıp yargılıyoruz nedir bu hoşgörüsüzlük? Biraz olsun, Demirel’den, Ecevit’ten, Özal’dan, Erbakan’dan hoşgörü dersi alsaydınız bari.

Mezarlık gezisinin ardından gecikmiş bir öğle yemeği için Türklerin yoğun olduğu bölgede şık bir Türk restoranına gittik. Saldırının olduğu Ahmet Kaya kültür merkezi 200 metre ileride bir binadaymış. Sokaktaki tabelaların tamamına yakını Türkçeydi, az sayıda da Arapça, Fransızca tabelalar görmek mümkündü. İşletme sahibi Mustafa beyin ahbabı, Mardinli hem çalışanların hem de müşterilerin hürmet ettiği orta yaşın üzerinde bir zattı. Belli ki sözü dinlenen, itibar edilen bir kişiydi. Lokantada Türk usulü kebapların yanı sıra Fransız usulü etler de vardı. Ben Beğendi yatağında terbiyeli kuzu şiş yedim üzerinde de Fransız mutfağına uygun tereyağlı bir sos gezdirilmişti. Ben beğendim. Bu arada işletme sahibinin birkaç gün önceki saldırıda hayatını kaybedenlerin resimlerini kapıya asan kişilerden rahatsız olduğunu gözlemledim. Zira saldırıdan iki gün sonra Paris’in en kalabalık caddelerinden birinde gösteri yapılmış ve göstericiler etrafı tahrip etmişler ve birçok aracı da yakmışlardı. Fransa’da yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarımız ölenlerin yasını tutuyor olmakla beraber örgütün eylemlerinden ve taşkınlıklarından rahatsız olduklarını da bir gerçek ve asla bu tür saldıran ve illegal davranışları tasvip etmiyorlar.

Olaylardan sonra Fransız hükümetinin terör örgütüne karşı hoşgörülü tavrı değişti mi bilmiyorum ama Fransız polisinin hiçbir olaya geçit vermeyecek biçimde organize oldukları da söylendi. Aslında terör sorunu tüm dünyanın ortaklaşa çözüm üretmesi gereken bir konu. Her ülke kendi tedbirlerini alarak ne Paris’teki ne de İsveç’teki olayların benzerlerinin yaşanmasına izin vermemelidir.

Bir sonraki yazımda Paris’i anlatmaya devam edeceğim. Kalın sağlıcakla…