Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmak için harekete geçmesinden bu yana toplum nezdinde dahi gözle görülür bir şekilde parti içi siyaset güttüğü çok açık.
Özellikle yıllar sonra güçlü bir rüzgar ile belediye başkanlıklarının kazanıldığı İstanbul ve Ankara’nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde etkin rol alabilecek olması her zaman gündemdeyken bu denli adaylık üzerinde durması oldukça önemli...
Türkiye’de iktidar değişimleri genelde bir güçlü bir rüzgar ile gerçekleşir.
50’lerde Adnan Menderes ile Demokrat Parti, 60’larda Süleyman Demirel ile Adalet Partisi, 70’lerde Bülent Ecevit ile Cumhuriyet Halk Partisi, 80’lerde Turgut Özal ile Anavatan Partisi’nde olduğu gibi, yer yer koalisyon olsa dahi söz konusu liderler dönemlerinin en güçlü isimleri olmasa bile toplumdaki negatif dalgayı özümseyerek benimseyen, önceki iktidar ya da askeri yönetimin yol anlayışının aksi yönünde hareket eden isimlerdi.
AK Parti’nin iktidara gelişi ise daha da güçlü oldu. Bu söz konusu rüzgar ve dalga üzerinde, 90’ların kaotik Türkiye’sinin büyük bir etkisi oldu.
Siyasal iktidarsızlığın süre geldiği dönemde DYP, RP, ANAP, DSP gibi partilerin oluşturduğu koalisyonlar, 99 depremi, 2001 Türkiye Krizi hatta MGK toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışma gibi nedenler, toplum üzerindeki siyasal, ekonomik ve toplumsal baskıyı arttırmış, gelecek bir kurtarıcı için mükemmel bir bölge tahsis etmişti.
AK Parti’nin siyaset sahnesine çıkışı da böyle gerçekleşti.
Yani yakın siyasi tarihimizde olduğu gibi yine bir güçlü rüzgar, bir kurtarıcı...
Günümüze dönelim.
20 yılı aşkın bir süredir 1’i aynı yıl 6 genel seçimden galip çıkan AK Parti iktidarı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın önündeki en büyük tümsek, son zamanlarda meydana gelen ekonomik gelişmeler, hayat pahalılığı gibi nedenlerin doğurduğu havayı benimseyebilecek isimler.
Bu isimlerden biri İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, diğeri de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş idi.
Ancak konuya bodoslama girerek dahil olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı bu iki isme bırakmak gibi bir arzusu yok.
Adaylık için birden fazla girişimde bulunduğunu ve bu girişimler sırasında çokça hata yaptığını düşündüğüm Ekrem İmamoğlu, erken dönemin ilk tercihi olsa da söz konusu basit hatalar ve sadece bir spekülasyon olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylık üzerinde durması nedeniyle biraz arka planda kaldı.
Bir diğer isim ise korunaklı bölgesinden ayrılmayan, öne çıkmayan, kendi deyimiyle Ankara’ya eğilen bence ise son düzlüğe kadar kendisini korumayı düşünen Mansur Yavaş... Çünkü artık, “Selahattin Demirtaş çıksın mı? İnşallah...” gibi bir hataya tahammül edemez...
Adaylık için ne kadar öne çıkarsanız o kadar eskir, o kadar yıpranırsınız. Tıpkı Ekrem İmamoğlu gibi...
Geçtiğimiz günlerde CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ‘Bozkurt Kemal’ nidalarıyla karşılandı. Bu bana kalırsa MHP’den çok Mansur Yavaş’ın milliyetçi kesim ile olan ilişkisine bir selamdı. Demokrat Kemal Amca, ‘Bozkurt Kemal’ olmuş ve artık Cumhurbaşkanlığı için olmazsa olmaz ‘her kesimden bir parçaya sahip’ imajına bürünmüştü...
Ancak bana kalırsa bu tip hamleler, güçlü bir rüzgarın altında kaybolup gider.