Son birkaç yazımda merkez sağdaki olaylara değinmiş, yapılan hataları okuyucularımla paylaşmış ve ne yazık ki DP’de eksen kayması olduğundan söz etmiştim. Gözümüzün önünde merkez sağın 76 yıllık kalesi eriyip gidiyor, yabancılaşıyor yönetenlerden tık yok. Varsın olmasın, onların dışında bu davanın gerçek sahiplerinden birçok telefon tebriki ve mesaj aldım. Bu davanın hayatta kalan en yaşlı duayenlerinden bir sevgili bakanım aradı eksen kaymasını doğruladı ve tebrik etti. Kanıt olarak da Demokratlar Kulübü Başkanlarından Haysiyet Divanı Başkanı Enver Turgut’un ve her 14 Mayıs’ta kürsüye çıkıp Demokrat Partiyi anlatan genel başkan yardımcısı Doç. Mehmet Özdemir’in de çizildiğini ve dahi yeni isim olarak benim de yazılmamış olmamı gösterdi.   

            Elhak! Doğrudur merhum Celal Bayar’ın teşvikiyle, hayatta olan kadim Demokrat Parti milletvekillerinin kurduğu Demokratlar Kulübü Derneği 50 yıla yakın bir süredir faaliyetteydi. Son Başkanı Sayın Enver Turgut DP kongresinde liste dışı kalırken, kurucularının evlatları, torunları olarak derneği yeniden ayaklandırma gayretiyle Enver Turgut başkanlığında, 5 yıl önce yine bir 14 Mayıs günü genel sekreterin tahsis ettiği kendi odasında toplantı halindeyken toplantıyı basan, sabote eden, beni de darp etmeye tevessül eden, müfteriliği mahkeme kararıyla tescillenmiş zorba ise haysiyet divanında. Bozacının şahidi şıracı misali, yalancı tanığı da MKK’da. Bu ayıp bile onlara yeter de artar bile. Bu olaydan dolayı ne sayın genel başkandan ne de GİK’deki 45 yıllık dostlarımdan bir geçmiş olsun veya özür mahiyetinde bir söz bile duymadım. Kapağı GİK’e attılar ya, bugün de susmaya devam ediyorlar. Sussunlar, sustukça sıranın kendilerine geleceğinden bihaber sussunlar. Biz susmayacağız, merkez sağın önüne döşenmeye çalışılan mayınları tek tek kaldırıncaya kadar susmayacağız, ama bugün ara vereceğim. Zira bugün size Kınalı Efe’den söz edeceğim.

            Kınalı Efe; Ya da kamuoyunun bildiği adıyla Gördes’li Makbule Demirci Akıncılarının neferi, Milli Mücadele şehidi, yiğit bir Türk kadını. Aslında, Salihli, Demirci, Kütahya hattında düşmana göz açtırmayan, Yunan kuvvetlerinin bu bölgelerde kalıcı işgal hareketine engel olan ve de bizzat Mustafa Kemal’in talimatlarıyla Anadolu’daki bazı iç isyanları bastırmakla görevlendirilen Çerkez Ethem bölgenin savunmasında çok başarılıydı. Ancak daha sonraki günlerdeki kural tanımaz fevri davranışları, emrindeki mahkumlar taburunun özellikle Demirci yöresindeki yargısız infazları ve eziyetleri, Ankara’nın emirlerine kulak asmaz tavırları nedeniyle Ankara’yla arası açılmış ve son olarak Yunan kuvvetlerine iltihakıyla bölge savunmasız kalmıştı.

            Merhum Mahmut Celal Bey (Bayar), milli mücadeledeki adıyla Galip Hoca Ege’de sivil direnişin öncüsü ve Saruhan mebusuydu. Bölgeyi çok iyi biliyordu ve bir süre Akhisar cephesinde milli kuvvetlere komuta etmişti. İbrahim Ethem Bey de aslen Makedonyalı olup Balkan Savaşlarından sonra ailece Anadolu’ya göç etmişler Sındırgı’nın Kocapınar köyüne yerleşmişlerdi. Celal Bey Bucak Müdürlüğü, kaymakamlık ve avukatlık gibi görevlerde de bulunan İbrahim Ethem’in Demirci kaymakamlığına atanmasıyla Çerkez Ethem’den kopan vatanperverleri toparlayıp, güç haline getirebileceğini düşünüyordu ve bu gerçekleşti

            İbrahim Ethem Bey başta Parti Pelvan (Pehlivan Mehmet Baksak) ve Usturumcalı Halil Efe olmak üzere Çerkez Ethem’in eski müfreze komutanlarını topladı, Demirci, Gördes, Simav, Sındırgı ve civarından gönüllüleri de örgütleyerek bir milis teşkilatı kurdu. Onlara Demirci Akıncıları adı verildi. Akıncılar dağlarda Yunan’a geçit vermiyor, Ankara’nın işini kolaylaştırıyordu. İbrahim Ethem Bey bizzat dağlarda Akıncılara komuta ediyor, büyük dedem Demirci Müftüsü İbrahim Hakkı (Akın) Efendi de kaymakamlığa vekalet ediyordu.

            Kınalı Efe Usturumcalı Halil Efenin yavuklusuydu. Anası onu sevmediği biriyle evlendirmek istiyordu ve istemeye geleceklerdi. O gün evde hazırlıklar vardı yemekler, ikramlar hazırlanmış ama Makbule’den gizleniyordu. Öğrenmesi zor olmadı, ölürüm de o sümsükle evlenmem, dağlarda Yunan’a karşı çarpışırım ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum diyordu. Odasına çıktı kara giysilerini giydi, fişekleri kuşandı, başına ay yıldızlı kalpağı taktı, atına bindi ve şehadete gitti. Mezarı 78 yıl sonra bulundu, bugün Selendi sınırları içinde kalan Demirci’nin eski köyü Yağcı köyü yakınlarında yatıyor. Halil Efe’nin bir vasiyeti vardı şehit olurlarsa şehit Makbule’nin yanına gömülmek istiyordu. Bu vasiyet henüz yerine gelmedi. Umarım yeni nesiller ve başta çok başarılı hizmetler yürüten Akıncılar derneğimiz bunu başarır.

            Cumartesi günü Ankara Kitap Fuarında yazar Serra Menekay’ın “Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları” adlı kitabının tanıtım toplantısı ve imza günü vardı. Toplantıda sözlerini Serra Hanımın yazdığı, Aysim Dolgun Ildız’ın bestelediği Demirci Akıncıları türküsü Pınar Ayhan tarafından seslendirildi. Manisalılar Derneği, Demircililer derneği tarafından da duyurulan etkinliğe çok sayıda hemşerimiz katıldı. Ne yazık ki imzalatmak için getirilen kitaplar yetmedi çoğu kimse eli boş döndü.

            Bu etkinliği düzenleyenlere, yazar Sayın Menekay’a, yayınevine, Demirci Akıncılar Derneği başkan ve yöneticileri kıymetli kardeşlerime, katkıda bulunan herkese bir Akıncı torunu olarak şükranlarımı sunarım. Bu yazım yayınlandığı gün Ankara’ya mola verip Ege’ye doğduğum, büyüdüğüm, çocukluğumun, gençliğimin geçtiği topraklara gideceğim. Taşınma telaşıyla belki bu haftanın ikinci yazısını aksatabilirim. Bu arada Parti Pelvan’ın torunuyla da komşu olacağız. Bakarsınız sohbetlerimizden neler çıkar. Göreceğiz…

            Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1923 yılında Konya’da yaptığı bir konuşmada “Dünya’da hiçbir milletin kadınları, ben milletimin özgürlük ve bağımsızlığını kazanmasında kurtuluş ve zafere ulaşmasında Anadolu kadını kadar çalıştım, onlar kadar çaba sarf ettim diyemez” demiştir. Gördesli Makbuleler, Nene Hatunlar, Şerife Bacılar, Kara Fatmalar başka hiçbir milletin geçmişinde yoktur. Ne “Ciao Bella”, “Özgürlüğe Manus” ne Latin Amerika’nın, Macaristan’ın, Çekoslovakya’nın direniş türküleri benim Anadolu kadınımın yanık türküleri, ağıtları kadar hisli değildir.

            Milli Mücadele kadın, erkek, genç, yaşlı, milli birlik ve beraberliğimizle kazanılmıştır. Dağlarda yanan bir çoban ateşi görürseniz korkmayın. O milleti kimse yıkamaz.

Siyasette çoban ateşi partileşince söndü ama kimse merak etmesin biz o ateşi alevli tutmaya devam ediyoruz. Edeceğiz de. Kalın sağlıcakla…