Görünen köy kılavuz istemez atasözümüz ne anlama gelir? “Ortada apaçık duran bir gerçeği açıklamak gerekmez” demek bu sözü belki bir nebze tarif edebilir. Bir de arife tarif gerekmez sözümüz vardır. Her iki atasözümüz de hemen hemen aynı kapıya çıkar. Tabi burada önemli bir sözcüğün (arif) altını çizmek gerekir. Arif olan anlar da denir. Arif olan, erdem sahibi insanların hiçbir şekilde yardım ve öğüt almadan sonuçları görmesi bu yüzdendir. Sonucunu herkesin gördüğü olayların gidişatını akıllı kişiler bu şekilde değiştirebilir ve kendisi için daha yararlı bir hale sokabilir. Peki arif değilseniz ne olacak? O zaman görünen köye de kılavuz gerekir, ama sakın ha! Kılavuzunuz kargadan olmasın…

Çok değil daha birkaç hafta önce MHP lideri Bahçeli gurup konuşmasında “ittifak falan yok” diyerek iktidara olan desteğini çektiği anlamına gelecek sözler sarf etmişti. Daha kapıdan çıkar çıkmaz ise bu sözleri eğip bükerek, “yerel seçim ittifakı yok” demek istediği yönünde ifadeler kullanmıştı. Bu sözler en tepeden “herkes kendi yoluna” şeklinde karşılık bulmuştu. O zaman da bu atışmanın kayıkçı kavgası olduğuna işaret etmiş, gelişmeleri beklemeye başlamıştık. Çok değil bir ay bile geçmeden yeniden ittifak oluşuverdi. Bahçeli de üç büyükşehirde aday göstermeyeceklerini ve koşulsuz AKP’yi destekleyeceklerini ilan ediverdi. Karşılığında ise başta Manisa olmak üzere birkaç ilde taviz aldıkları kulislerde söyleniyor.

Arif olan bu tornistanın nedenini anladı. Anlamayanlar veya anlamak istemeyenler için anlatalım. İktidar yerelde kan kaybediyor. AKP’nin önüne konan kamuoyu araştırmaları göstermektedir ki; AKP İstanbul, Ankara, Antalya ve daha birçok büyükşehirde kaybediyor. Öyleyse eski ortak stepneye ihtiyaç var. Böyle bir durumda Bahçeli’yi ikna etmek hiç de zor değil, ver Manisa’yı, al İstanbul’u. Karlı bir alış veriş.

Gelelim ilan edilen adaylara. Türkiye protokolünün 2 numaralı adamı eski başbakan, Meclis başkanı Binali Yıldırım İstanbul adayı. Bana göre eksilerine rağmen Yıldırım AKP için İstanbul’a bulunabilecek en iyi adaydır. İyi bir mühendis ve idarecidir, Cumhuriyetle kavgası yoktur, sağduyuludur. Ancak şimdiden damat beyle ilçe adaylarını tespit hususunda kavganın başladığı söyleniyor.

Tabi başka handikaplar da var. Eğer seçilirse şimdiden bir protokol krizine hazır olun. Devlet protokolünde eski meclis başkanları, başbakanlar safında mı olacaktır? Yoksa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatıyla valinin gerisinde mi? Benim bildiğim Yıldırım, ne Valiyi, ne İçişleri Bakanını takar, yalnızca Reise tekmil verir. Eh bunu yasal hale getirmek de zor değil, çıkarırsınız bir CB kararnamesi meseleyi kökten çözersiniz. Zaten Belediye başkanlarının atamayla gelmesi konusu dillendirilmeye başlandı. Bir yandan da AKP, mebuslarını Almanya’ya gönderip eyalet sistemi araştırmasına başladılar bile. İlan ediverirsiniz İstanbul Dükalığını ve karşınızda İstanbul Dük’ü 1. Yıldırım.

Gelelim Ankara, İzmir adaylarına. Koskoca şehirlerde bir Ankaralı ya da İzmirli bulunamamış mı? Ankara’nın kaymak tabakası memnun. Öyle Reisin söylediği gibi Çankaya’da oturan orta halli, memur, emekli, dul kaymak tabakası değil. Manianın kaldırılmasıyla birden gökdelenleri, AVM’leri, residansları diken, rant yoluyla köşe dönen kaymakçılar, pastırmacılar memnun. Bu gökdelenler yüzünden yollar kilitlenmiş, vatandaş çile çekmiş, su gibi benzin, mazot yanmış kimin umurunda. Dikilsin gökdelenler.

İzmir’de Ege taşrasının elitleri çoktur. Bu meyanda Denizlili de bir hayli fazladır. Kargalar demişler ki; bir Denizliliyi aday gösterelim. Tabi kazın ayağı pek de öyle değil. İzmir, bildiğiniz İzmir’dir. Kuvayı Milliyeci, Cumhuriyetçi, Hürriyetçi, Demokrat.

Rahmetli büyük amcam, adını taşıdığım Naci Akın 70 yıldan fazla Demirci’de esnaflık yaptı. Çerçicilikle başladığı esnaflığa Denizlili (Babadağlı) Mal Müdürünün kızıyla evlendikten sonra yerleşik düzene geçti. Yaşı ilerlediğinde mağazayı manevi damadına emanet ederek İzmir’e yerleşti ve 97 yaşında Karşıyaka’da vefat etti. Amcam, damadı ölünceye kadar da İzmir’den mal tedariki yapar, kamyonlara sarar, en uygun fiyatla Demirci’ye gönderir ve ayda bir de gider hesaplaşırlardı. Damadı öldüğünde ise dükkanı temelli kapattı. Enişteleri olması sebebiyle İzmir’de tekstil piyasasına hakim Denizlililerle hep iyi ilişkileri olmuştur. Fevzipaşa caddesi arkalarındaki Babadağlı, Buldanlı, tüccarlarla İzmir esnafının bile elde edemediği fiyatlardan mal alırdı. İzmir’deki tahsil hayatım süresince beni de zaman zaman Enver Ünsal başta olmak üzere bu Denizlili tüccarlara götürür pazarlıklarına, dostluklarına tanık olurdum.

Halen bu tüccarlar veya torunları var mıdır, aynı düzen devam ediyor mudur? Bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, Denizlili tekstilci kan ağlıyor. Eskiden kalma alışkanlık, ev tekstili ihtiyacını öyle markalı, mağaza işi ürünlerden karşılamam. Tatil yolunda her seferinde Denizli’ye uğrar Babadağ hanından, çarşafımı, havlumu, masa örtüsü, yatak örtüsü gibi ihtiyaçlarımı yüzlerce üretici dükkanından ya da yol üstü fabrikaların outletlerinden birinci elden ve çok daha uygun fiyatla almayı tercih ederim. Son yıllarda Babadağ hanı çökmüş. Dükkanların bir kısmı kapanmış, ya da hediyelik eşya dükkanına dönüşmüş. Üreticilerin dükkanlarında bile raflarda Çin işi sentetik ucuz ürünler var.

Bu yıl yolumu Buldan’dan geçirdim. Çarşı eski canlılığını kaybetmiş. Dokuma atölyelerinin çoğu kapanmış. Buldan’da Buldan bezi bulabilmek için epeyce vakit harcadım. Hint işi şal, pashmina arıyorsan her dükkanda var, Çin işi istiyorsan da öyle ama Buldan bezi istiyorsan dolaşmak zorundasın.

Aradığımızı bulduğumuz bir dükkanda oturduk, hem alışverişimizi yaptık hem kahve içip sohbet ettik. Adamın bam teline basmışız, ben sordukça o dertleniyordu. İçini döktü rahatladı. Diyor ki; tezgahların çoğu çürümeye terk edildi, bu sanat ölüyor, yeni dokumacı yetişmiyor çünkü karın doyurmuyor. Ekonomi Bakanı hemşerilerinden söz edecek oldum lafı ağzıma tıkadı. Gölge etmesin başka bir şey istemeyiz dedi, kendisinden başkasına da faydası yokmuş.

Üzüldüm, ev tekstilinin merkezi Denizli’nin bu yürekler acısı hali ortadayken, ekonomiyle ilgili verilen demeçler sadece gülümsetiyor insanı. Üzüntümü İzmir’de kendisi de tekstilci olan Denizlili bir dostumla paylaştım. O daha vahim şeyler anlatıyor, fabrikaların bile kapandığını, bazılarının yıkılıp AVM residans yapıldığından söz etti. Tabi bu görüşme krizden çok önceydi. Dün yeniden aradım Zeybekçiyi de sordum. Bir dokundum bin ah işittim. İflasların konkordatoların haddi hesabı yokmuş, kısacası Denizli’de ekonomik hayat felç durumda. Zeybekçi için ise, sokaktan çevirseler hiç tanınmamış birini aday gösterseler daha fazla oy alır diyor. Zira ekonominin bu halinin faturası damattan sonra ona çıkarılıyor.

Bugün bir durum tespiti yaptık, ama asıl kılavuza ihtiyacı olan muhalefet kanadı. Bazen görünen köy de kılavuz ister. Bir sonraki yazımda da oraya ışık tutacağım. Kalın sağlıcakla…