Dün, 21 Mart Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü'ydü. Birleşmiş Milletler’in, 10 Kasım 2011' de 21 Mart tarihini resmi Dünya Down Sendromu Günü olarak tanımasının ardından ülkemizde ve dünyada bu günde, down sendromu konusunda farkındalık yaratmak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor. 

Down sendromu hastalık değil, genetik bir farklılıktır. Öncelikle bunun öğrenilmesi ve farkına varılması lazım. Onlar artı bir farkla tıpkı bizim gibiler. Hücre bölünmesi sırasında yanlış bölünme sonucu 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom yer alması ile meydana gelen down sendromunun 21 Mart’ta kutlanmasının sebebi şudur; 21. kromozomlarının 2 tane yerine 3 tane olması, takvimlerde 21 ve 3 rakamını özel kılıyor. Bu yüzden Dünya Down Sendromu Farkındalık Günü 21 Mart’ta kutlanıyor. Dünya genelinde 6 milyon insanın bu genetik farklılığı taşıdığı biliniyor.

Down sendromlular tüm güzellikleriyle ve özellikleriyle hayatın içinde bir birey. Eskiden okuyamazlar denilirken, onlar şimdi hayallerine sınır koyulmadığı takdirde lise, hatta üniversite bitirebilmekte, ikinci bir dil öğrenebilmekte, çalışabilmekte, bağımsız veya yarı bağımsız hayatlar sürdürebilmekte. O yüzden, bu çocuklarımızın farklılığını onlara bahşedilen bir özellik olarak görüp değerlendirerek, artı 1 farklarının engel olmadığını, sağlam, gerçekçi gelecek planları yapıldığı takdirde onların hayatta karşılarına çıkan tüm kilitleri açabilecekleri bir anahtar olduğunu gösterebiliriz.

Yazımı bitirirken, hayata artı bir farkla gözlerini açan down sendromlu kız çocuğu sahibi bir annenin hislerine kulak verelim mi? 

"Doktor elindeki test kağıdını eşime uzatırken kızınızın sonuçları Down sendromuyla uyumludur dedi. Benim omuzlarımdaki bütün ağırlık gitti ama eşim bugüne kadar o kadar emindi ki hiçbir şey çıkmayacağından ilk kez gözünden yaş aktı.

Çok ağladım, etrafımdaki insanların anlayışsızlığından, düşüncesizliklerinden, nereye gideceğini bilmedikleri kırıcı kelimelerinden ama olsun ben onlara da hakkımı helal ediyorum çünkü bilmiyorlardı. Bilmiyorduk neler yapabileceğini. Ay parçam hayata farklı bir pencereden bakmayı daha önce bilmediğimiz birçok şeyin farkına varmayı sen öğrettin bize. Dede ve baba dediğinde dünyalar benim olmuştu. 9 Kasım akşamı işten döndüğümde babaannenin kucağındayken minicik ellerinle “gel annesi gel” hareketi yaptığında ki şaşkınlığımı anlatamam küçücük ellerini açıp kapatman beni benden aldı. Yine ağladım ama bu sefer mutluluktan. Senin daha neler yapacağını düşündükçe daha çok sabırsızlanıp heyecanlanıyorum. Kızım, senin anne diyeceğin, hatta bana bir adım attığında benim sana koşacağım günler gelecek biliyorum ama sabredeceğiz ve bekleyeceğiz. Senin çabanla ve Allah’ın izniyle aşamayacağın hiçbir engel olmayacak.         

Ay parçam şu an 13 aylık. Ben bu dünyaya gelebilecek en güzel kız çocuğuna sahibim ve tabi ki abisine. Bana onları layık görene şükürler olsun. Onun gülerken gözlerinden çıkan ışığa aşık oldum sanırım. Rabbim o ışığı hiçbir zaman soldurmasın çünkü o kadar masum, o kadar güzel ki kelime bulamıyorum anlatmaya. Rabbim dağına göre kar verirmiş derler ya ben o karlarla donmaya razıyım yeter ki benden vazgeçme. Seni bana, babana, abine layık gören Rabbim’e binlerce şükürler olsun. İyi ki bizim oldun, evimize neşe kattın. Rabbim’den tek dileğim karşına hep iyi insanların çıkması ve sağlıklı, hiç kimseye muhtaç olmadan her şeyi kendin yapıp başaracağın günlerinin olması"