Kamuoyunda ittifak kanunu olarak bilinen seçimlerin temel hükümlerini değiştiren 7102 sayılı kanun hakkındaki görüşlerimi ve olası etkilerini dünkü yazımda anlatmaya çalışmıştım. Bugün ise mahalli idareler seçimlerine nasıl etki edecek, onları tartışacağım. Kanunun özü sayılan ittifak yapabilme hükümleri bilindiği üzere yerel seçimleri kapsamamaktadır. Ancak aynı kanunda yapılan bir diğer değişiklikle siyasi partilerin bir başka siyasi partiyi destekleyemeyeceklerine ilişkin hüküm de kaldırılmıştır. Bu değişiklikle bir siyasi partinin bir beldede aday göstermeyerek, başka bir partinin adayını desteklemesinin de önü açılmıştır. Yani oy pusulaları üzerinde bir ittifak olmasa da başka partinin adayına destek verebilmenin yasallaşması nedeniyle örtülü bir ittifak söz konusu olabilecektir. 

            2019’da iki seçim arasında sadece üç, dört aylık bir süre olduğunu düşünürsek olası ittifakların yerel seçimlerle birlikte hareket kazanacağı aşikardır. Bu ittifaklar bir partinin ittifak içinde olacağı diğer parti lehine hiç aday göstermemek suretiyle olabileceği gibi düşük profilli göstermelik aday çıkarmak suretiyle de olabilecektir. 

            Şimdiden televizyonlardaki tartışma programlarında hesap, kitap yapan doğmamış çocuğa don biçmeye kalkışanlar var. Araştırma şirketlerinin yetkilileri bu hesaba daha bilimsel ve gerçekçi yaklaşmaya çalışırlarken cumhur ittifakı destekçisi yandaş konuşmacılar şimdiden bütün büyükşehirleri kazanacaklarını iddia ediyorlar. Adama sorarlar, kaç seçim gözlemledin? Hangi beldenin iç dinamiklerini, bölgesel, etnik ve mezhepsel dengelerini, ne kadar biliyorsun? Seçmenlerin neye, ne kadar duyarlı olduğunu, hangi saiklerle oy kullandığını, kime, ne kadar eyvallahı olduğunu nereden biliyorsunuz ki böyle ahkam kesiyorsunuz? 

            Basit aritmetik hesabında 2 elma ile 2 armut toplandığında nasıl 4 elma ya da dört armut etmiyorsa, siyasette de son seçimde farklı partilerin aldıkları oyları alt alta yazıp topladığında çıkanla, olası bir ittifakta çıkan sonuçta ayni toplamı bulamayacağın da o kadar açıktır. Kaldı ki yerel seçimlerde yerel aktörlerin, kanaat önderlerinin fikirleri ve adayların kişilikleri çok önemli etkenlerdir. 

            Siyaset biraz da halkı etkileme sanatıdır. Doğrusu bunu da Sayın Cumhurbaşkanı çok iyi yapıyor. Ancak rakipleri arasında bunu ondan daha iyi yapan bir Demirel, Özal gibi liderler yok. Geçmişi hatırlamakta, hafızaları tazelemekte yarar var. Kadim dostum sevgili Osman Uslu’nun başında bulunduğu Yorum Ajans 1987 seçimlerinde SHP lideri Erdal İnönü için “limon gibi sıkacağız” söylemini merkeze alan bir kampanya yürütmüş ve SHP o seçimde ilk defa halkın önüne çıkmasına rağmen %25 oyla ikinci parti olarak çıkmıştı. Ecevit’in DSP’si ise %8,5 oyla baraj altı kalmıştı. İnönü’nün bu atağı 1989 ara seçimlerinde de sürmüş, Bedrettin Dalan gibi başarılı bir hizmet adamı karşısında Nurettin Sözen’le İstanbul büyükşehir belediyesini ve bir, ikisi hariç bütün ilçe belediyelerini de kazanmıştı. 

            Gelelim tekrar elma, armut meselesine. 1989 yerel seçimlerinde büyük başarı elde eden SHP o hızla iktidara geleceğini sanarak iki yıl sonra 1991 seçimlerinde elmalarla armutları toplamaya heves etti. Gözü DEP’in %5 dolayındaki Kürt seçmenlerindeydi. İnönü tarihi hatasını yaptı, bir önceki seçimdeki %25 dolayındaki oyunun üstüne %5 DEP oyu koyarak %30’un üzerine çıkıp iktidar olacağını düşündü. Ancak elmalarla armutlar toplanamayacağı gibi o da oyları toplayamadı aksine %5 dolayında oy kaybederek % 20’lere geriledi. 

            Yerel seçimde adayların ve yerel dinamiklerin ne kadar önemli olduğunun bir başka örneği de şimdiki Tarım Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’ya aittir. Fakıbaba ilk kez Refah Partisinden Şanlıurfa Belediye başkanı seçilmiş kapanınca da Fazilet Partisine geçmişti. O da kapanınca Saadet Partisine girmemiş yenilikçilerle hareket ederek AKP’ye katılmıştı. AKP iktidar olunca 2004 mahalli seçimlerinde tekrar Fakıbaba’yı aday gösterdi ve kazandı. Ancak Fakıbaba nevi şahsına münhasır bir adamdı, öyle vekillerden, parti başkanlarından falan emir almaz dinlemez, halkın taleplerine göre hareket ederdi. Bu yüzden 2009 yerel seçimleri geldiğinde AKP Fakıbaba’yı aday göstermeme kararı aldı. Halkın isyanı karşısında AKP’li vekillerin biz Erdoğan’ın ceketini aday koysak %70 oy alırız sözleri ise işin tuzu biberi oldu. Fakıbaba bağımsız aday oldu, Saadet’in de desteği ile AKP adayını ezdi geçti. 

            Televizyonlarda ahkam kesenler, siyaseti matematik hesabı sanıyorlar. İstanbul, Ankara, Antalya gibi AKP’li belediyelerin olduğu yerlerde hayır oylarının fazla çıkmış olmasına rağmen MHP-AKP ittifakıyla buraların tekrar geri alınabileceğini iddia ediyorlar. Keza Adana, Mersin gibi yerlerde de MHP oylarının yüksekliğini göz önüne alarak buraların da ittifaka geçmesinin muhtemel olduğunu söylüyorlar. Kısacası elmalarla armutların toplanabileceğini sanıyorlar. Hiçbiri İYİ partiyi hesaba katmıyor, dahası AKP içindeki eski DYP ve ANAP oylarını da umursamıyorlar. Kimse yerel dinamikleri, çıkabilecek adayların kişisel çekiciliklerini de hesaba almıyor. Antalya’da Hasan Subaşı, Adana’da Aytaç Durak faktörünü ve daha başka yerlerdeki başka kişilerin sonuca etki edebilecek güçlerini de göz ardı ediyorlar. AKP Menderes Türel yerine milli görüş geleneğinden birini aday çıkarsa acaba Antalya Büyükşehir Belediyesini alabilir miydi? Ya da Antalya’daki MHP oyu kendinin midir? Yoksa Çillerin gözdesi eski DYP milletvekili Kemal Çelik’in etkisi midir? 

            Dün de söylediğim gibi bu pilav daha çok su kaldırır. Öyle televizyonlarda ahkam kesmekle de sonuç belirlenemez. Oylar sandığa girmeden söylenenler de lafı güzaftan ibarettir. Yarın Manisa’nın yerel seçim alternatiflerini ve Sayın Cengiz Ergün’ün durumunu konuşacağız. 

            Kalın sağlıcakla.