Her akşam yastığa başımızı koyduğumuzda başka bir dünyaya geçiş yapıyoruz sanki. Günün yorgunluğu, huzursuzluğu, sevinci, kaygısı her neyse oraya geçiş yaptığımızda değişiyor, dönüşüyor bizi içine çeken bir serüven başlıyor. Kimimiz hemen kapılıyor kendini bırakıp derinliklere yol alıyor, kimimiz sanki beynine elektrik veriliyormuş gibi savaşıyor uyumadan önce. Herkes ayrı bir serüven yaşıyor.

Uyku çok gizemli bir hal aslında. Bedenin kendini bırakmış dinlenirken, organların sakinleşmiş ritimleri azalmış ama beyin oradaymış gibi yapıp günün filmini izleyip yorumlamakta ve daha önce yaşadıkları ile karşılaştırmakta. İşin en ilginç yanı kalktığında çoğunu hatırlayamamaktayız bilinçli zihnimizle. Hatırlasak da semboller ve şifrelerle dolu görüntü ve hisler bizimle oynamakta. Neden dümdüz verilmez ki mesaj? Neden bu kadar farklı o dünya? En büyük korkularla yüzleşirken, kaybettiğin sevgilinle yürürsün belki sahil kıyısında. Almışsındır o işi ya da konuşmuşsundur o kalabalığın karşısında. Oh her şey bitti derken bir de bakmışsın sabah olmuş ve başlıyor her şey yeni baştan.

Uyurken bütün bunları yaşamak o kadar sıradan olmuş ki o muhteşem dünyanın farkında değiliz. Günlük hayatta da rüya görüyoruz aslında ve o kadar normal geliyor ki bu da bize içinde kayboluyoruz. Aslında biz uyurken de uyanıkken de her şeye çok alışmışız.

Uyanıkken nasıl mı rüya görüyoruz? Onu konuşalım biraz da. Gerçeklikten bahsediyoruz hayatta. Yaşanılan olaylar karşısında biz bir yorum yaparken başkası farklı yorum yapabiliyor. Kızıyoruz nasıl benim gibi düşünemez, anlayamaz diye. Beni yetiştirenlerin doğruları, enerji aktarımları, inançlarım şekillendirirken düşünce tarzımı sanki karşı taraftaki benim gibi yaşamış kabul ediyorum. Beni anlamamasını bir türlü anlamıyorum. Kendimin doğru olanı gördüğüne o kadar eminim ki belki de rüya gördüğümü fark etmiyorum. Duygu katmadan olayı her ayrıntısıyla olduğu gibi fark etmeden, yaydığı enerjiyi algılamadan yapılan her yorum kişinin kendi gerçekliği aslında. Kişinin kendi gerçekliği evrensel bir doğru değil.

Desenli bir yastığa bakan birden fazla insan olsun. Birisi renklerini fark eder, birisi desenlerini, birisi yastığın büyüklüğüne bakar, birisi yumuşaklığına göre değerlendirir, birisi tenine değdiğinde rahatsız ediyor mu ona bakar, başkası içi elyaf mı pamuk mu bilmek ister. Hepsi ayrı ayrı özelliklerine göre değerlendirir ve rengini çok beğendiği yastığı diğerinin neden beğenmediğini anlayamaz. Bilemez ki o kişi belki de sadece fiyatına baktı. O zaman kendi gerçekliğiyle etiketler, yargılar zevksiz diye karşı tarafı. Bu bir rüyadır o kişinin tek başına ya da onun gibi düşünenlerle gördüğü. Asıl gerçekse yastığın tüm özellikleridir bir bütün olarak duygusuzca ve objektif, yorum katmadan.

Yargısızlık da zordur bir yandan. Baktığında yorum yapmadan kalabilmek müthiş bir zihin boşluğu ve kontrolü ile olur. Ama imkansız değildir. Çalışmayla çok yol kat edilebilir. Her gün düzenli yapılan meditasyon en güzel yöntemdir. Gözler kapalı, dik ama efor sarf etmeden oturulan bir duruş ayarlayıp aldığın ve verdiğin nefesi takip edersin önce. İyice nefese odaklandıktan sonra iki kaşın ortasına tüm dikkatini toplayıp boşluğu izlemeye başlarsın. Uyanıksındır ama tepkisizsindir aynı zamanda. Görüntü gelse de gözünün önüne izin verirsin sadece film şeridi gibi geçip gitmesine. Çünkü hiç bir şey zaten bize ait değil. Bize ait olmayan şeylere tutunmak niye? Uyanıkken rüya görmek bundan böyle sizin seçiminiz. Devam etseniz de aynen, artık karşı tarafında rüya gördüğünü ret edemeyeceksiniz.

Sağlıkla kalın. Hoşçakalın.