Hayatta sık sık iki yol arasında kalırız: Birinde geri dönmek vardır, diğerinde yeniden başlamak. Bazen ikisi aynı şey gibi görünür, ama aslında birbirinden çok farklıdır.
Hayatta sık sık iki yol arasında kalırız: Birinde geri dönmek vardır, diğerinde yeniden başlamak. Bazen ikisi aynı şey gibi görünür, ama aslında birbirinden çok farklıdır.
Geri dönmek, çoğu zaman tanıdık bir kapıyı çalmaktır. Eskiden bildiğimiz sokaklara, alıştığımız insanlara, yarım bıraktığımız işlere geri dönmek… İçinde hem bir güven hem de bir pişmanlık barındırır. “Acaba orada kalsaydım daha mı iyi olurdu?” sorusunun cevabını aramaktır aslında.
Ama geri dönüş her zaman çözüm olmaz. Çünkü biz aynı kişi değiliz. Gittiğimiz yol bizi değiştirmiştir; dönsek bile eskisi gibi hissedemeyiz. Nehrin üzerinden iki kez aynı suyun akmadığı gibi, geri döndüğümüz yerde de aynı biz yoktur.
Yeniden başlamak ise bir risk almayı gerektirir. Bildik olanı geride bırakmak, “ya olmazsa” korkusuna rağmen yeni bir yol açmaktır. Burada güven yoktur, ama umut vardır. Bazen yeniden başlamak için cesaret, geri dönmekten çok daha fazlasını ister.
Her yeni başlangıç, biraz yıkımdan doğar. Eskiyi bırakmadan yeniye yer açılmaz. Bu yüzden yeniden başlamak, sadece bir seçim değil; çoğu zaman bir vazgeçiştir de.
Aslında ikisinin de kesin bir doğrusu yok. Bazı anlarda geri dönmek bizi iyileştirir; bazen de yeniden başlamak. Önemli olan, hangi seçeneğin bize daha çok şimdiyi yaşattığını, hangi seçeneğin içimizde daha çok huzur bıraktığını bilmek.
Belki de soru şu olmalı: “Geri döndüğümde kendimi bulacak mıyım, yoksa yeniden başladığımda kendimi yaratacak mıyım?”
Hayat bize sık sık bu iki seçeneği sunuyor. Geri dönmek, geçmişle hesaplaşmaktır. Yeniden başlamak ise geleceğe dair bir iddiadır. Bazen dönüş, bazen başlangıç bize iyi gelir. Ama ikisinde de ortak olan bir şey var: Kendi yolumuzu seçme cesareti.
Belki de önemli olan, hangi yolu seçersek seçelim, onu sahiplenmek. Çünkü asıl mesele; geri dönerken de, yeniden başlarken de, kendimize ihanet etmemek.