Hayat pahalılığı, hem toplumsal hem de bireysel olarak zengininden fakirine herkesin bir numaralı gündem maddesi artık.

Hükümeti de muhalefeti de siyaset yolculuğundaki rotasını hayat pahalılığı çerçevesinde şekillendirir oldu.

Öyle bir noktaya kadar geldi ki çocuklar bile fahiş fiyatları, döviz kurlarını, alım gücünü, hayat pahalılığını, çikolata fiyatlarını konuşur oldu.

E herkes konuşur da Diyanet konuşmaz mı?

Konuşur.

Geçtiğimiz gün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir fetvası gündeme oturdu.

Manşetlerde gördüğümüz haliyle, “Fiyatları tayin eden Allah’tır.”; tam haliyle, “Şüphe yok ki, fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah’tır…”.

Karşınızda sinirleri gerilmiş, kim nasıl bir tablo çizerse çizsin ekonomik olarak zor zamanlar geçiren, kendisine hedef tahtası arayan bir toplum varken attığınız adımlara ekstra dikkat etmeniz gerekir.

Fahiş fiyatları Allah’a bağlamak, bunun üzerinden edebiyat yapmak; tarihi geçmiş de olsa, bağlamından koparılmış da olsa topluma karşı saygısızlıktır.

Fetvanın gündem olmasından sonra Din İşleri Yüksek Kurulu, eleştirilere yönelik bir açıklama yaparak, bu konuda yazan, konuşan, yorum yapan herkesi özenli ve dikkatli olmaya davet etti.

Açıklamanın son paragrafında yer alan cümleler aynen şöyle:

“Ayrıca üzülerek belirtelim ki, ‘İslam dininin kesin bir kâr haddi koymadığının ve bunu piyasa şartlarına bıraktığının’ anlatıldığı cevap, bazı medya mecralarında dini değerlerin hedefe konulduğu, metin içerisinde yer alan hadis-i şerifin alaya alındığı bir noktaya taşınmıştır. Yüce dinimiz İslam’ın ilkelerinin bilgisizce alaya alınması, en hafif tabirle saygısızlıktır.

Bu konuda yazan, konuşan, yorum yapan herkesi son derece özenli ve dikkatli olmaya davet ediyoruz.”

Özellikle son cümle, hani şu herkesi ikaz eden cümle…

Bunu yapmayın.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bırakın eleştirenleri; inananı inanmayanı, seveni sevmeyeni, tapanı nefret edeniyle herkesi kucaklaması, taş atana ekmek atması gerekir.