Bugünün eğitim sisteminde hala okutuluyor mu? Bilmiyorum. Bizim lise öğrencilik yıllarımızda edebiyat derslerimizde divan edebiyatından, halk edebiyatına, tasavvufa kadar her şey öğretilirdi. Edebi akımlar, muhalif sesler hiçbir sansüre uğramadan hepsi okutulurdu. Amaç elbette ki; özgür düşünebilmeyi, muhakeme edebilmeyi, tek tip eğitim yerine, çoğulcu olabilmeyi öğrenmekti. Öyle de yetiştik; önyargısız, hoşgörülü, hukuka, adalete, demokrasiye bağlı, karşıt görüşlere, fikirlere saygılı olmayı, önce vatan demeyi öğrendik. Tabii bunda şairleri, edipleri, ön yargısız ve tarafsız gözle bizlere yansıtan öğretmenlerimizin de payı yadsınamaz. 

            Ziya Paşa da bunlardan biriydi. 55 yıllık kısa ömrüne (1825-1880) önemli devlet görevleri, sürgünler dışında, yüzlerce beyit, özlü sözler, anılar, şiirler ve nesirler sığdırmıştır. Ünlü Terkib-İ Bent adlı eseri bugün yazılmış olsa bile cuk diye otururdu. Ben de onun bu eserinden ilham alarak güncel bazı siyasi sözlere değineceğim. 

            Hazret soruyor: “Isparta’ya üniversiteyi kim getirdi?”. Kendi cevabını veriyor ama meydandaki ahali zaten doğru cevabı biliyor. Yıl 1992 Manisa Celal Bayar Üniversitemizle aynı kararname ile kurulmuş Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi. Hazret o zaman daha belediye başkanı bile değil. Adnan Menderes Hava Alanı, Adıyaman, Muş ve daha birçoklarına da sahip çıkıyor, saysam bu köşenin yeri hepsini almaz. 

            Gelelim buzdolabı meselesine. Zatı muhterem her evde buzdolabı olmasını, refah düzeyinin arttığının göstergesi sayıyor. Bunu belki 50 sene önce söylemiş olsaydı bir anlam ifade edebilirdi. Benim yaşım 63 aklım erdiği günden beri evimizde buzdolabı var. Rahmetli dedem 1950’lerin sonunda kendi evine buzdolabı alırken bize ve teyzemlere de birer tane hediye etmiş halen çalışıyor. Hiç unutmam, 1970’li yılların sonlarında tam da kurban bayramında bozulmuş etler ortada kalmıştı. Bayram günü rahmetli Enver Gediz’in mağazası açtırıldı, bir yenisi alındı. Eskisi de bayram sonrası iki kalpli Ercivan ustaya teslim edildi, bobin sarıldı yeniden kullanılır hale getirildi halen de çalışıyor. Şimdi artık bobin sarma falan yok, bobinaj atölyeleri de kapandı zaten. Bozuldu mu, at yenisini al. 1963 yılında yeniden Manisa’ya döndüğümüzde, herkesin evinde buzdolabı yoktu. Mahalle arkadaşlarımın bazıları hale gider buzcudan bir kalıp buz alırlar, buz kasası denilen içi galvanizli termos kasalara yerleştirirler buzdolabı gibi kullanırlardı. 1965 sonrası artık o usul de kalmadı herkes buzdolabı sahibi oldu, tabi buzcuların da hepsi kapandı. 1986 ara seçimlerinde Manisa’ya gelen rahmetli Özal Gördes’te yaptığı bir konuşmada herkesin evinde buzdolabı, çamaşır makinası var diyerek tam 32 yıl önce zatı muhteremle aynı şeyleri söylemişti. Ertesi günü biz de kürsülerde bizim her köye getirdiğimiz elektrik olmasaydı o buzdolapları nasıl çalışırdı? Diye sormuştuk. 

            Elektrikten söz edince bütün ömrünü enerji, su ve ülke kalkınmasına adamış rahmetli Demirel’i anmadan geçemeyeceğim. Demirel, enerji tüketimindeki artış ülkenin kalkınmışlığının, sanayileşmesinin, refah düzeyi artışının göstergesidir derdi. Şimdi sormak istiyorum. Eğer refah düzeyinin arttığını iddia ediyorsanız, ki bu zaten olması gerekendir, bize buzdolabını değil elektrik tüketimindeki artış miktarını söyleyiniz. Tabi bunu yaparken nüfus artış oranı ile de karşılaştırarak yapınız. 

            Bununla da bitmiyor hazretin aldatmacaları, ultrasonun, MR’ın, tomografinin kendileri ile başladığını söylüyor. Halbuki, ultrason 70’li yıllardan beri var ülkemizde. Hemen 80’lerin başında tomografi, hemen ardından da MR cihazları geldi. Medikal mühendislik, tıp teknolojisi ilerledikçe çok geçmeden bizim hekimlerimiz de hemen buna ayak uyduruyorlar ve cihazlar da çok geçmeden ülkemize geliyor. 80’lerin sonu 90’ların başından itibaren neredeyse her köşe başında birer tıbbi görüntüleme merkezi açıldı, üniversite hastaneleri de hemen uyum sağladı. Ultrason ise neredeyse her muayenehanede var. Belki SSK ve devlet hastanelerine gelişi bir-iki yıl gecikmeli olabilir ama 91’de DYP-SHP hükümetleri ile birlikte rahmetli Yıldırım Aktuna, halkımızın cesur yazılarıyla daha yakından tanıdığı Rifat Serdaroğlu ve İsmail Karakuyu’nun sağlık bakanlıkları döneminde her hastaneye ulaştı. Dönemin Sağlık Bakanlığı müsteşarı İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı kadim dostum Aytun Çiray, SSK Genel Müdürü ise Sayın Kılıçdaroğlu idi. Bir de çürük çarık ambulanslardan başka hastanelerde ambulans yoktu diyor. Allahtan korkmak lazımdır, 112 Hızır acil servis ne zaman kuruldu? Demirel Hükümetinde Sayın Sümer Oral Maliye Bakanı iken DMO eliyle yüzlerce tam donanımlı ambulans satın alınıp Sağlık Bakanlığına tahsis edildiğini ben bilirim. Hatta Borlu kasabamız başta olmak üzere bazı sağlık ocaklarına bizzat benim tavassutumla bunları sağlayıp teslim ettik. Elbette zamanı gelince yenileneceklerdir, teknoloji geliştikçe yeni donanımlar eklenecektir. Bir de hastaların hastaneler için müşteri olmadığını öğrenebilseydi. 

            Gaf üstüne gaf, bitmiyor rahmetli Özal ile rahmetli Nectet Calp arasındaki ”satarım, sattırmam” polemiğini bile tersine çevirip, “komünistler satalım diyordu Özal sattırmadı” diye söyledi ya helal olsun. Her şeyden önce eşyanın tabiatına aykırı, devletleştirmeci, hür teşebbüsü tanımayan komünistler nasıl oluyor da satalım diyor diye düşünmek lazım. Prompter arızası da yoktu ama nasıl söyledi hayretler içindeyim. 

            Bir son not da bir dostumdan. Hani her zaman övündükleri, duble yol yaptık hikayesi var ya! O da çürük çıktı. Dünya ekonomik forumunun 173 ülkeyi değerlendirdiği, dünya yol kalitesi endeksine göre, geçen yıl 28. Sıradayken bu yıl 30. Sıraya düşmüşüz. Otoyolları başlatan Demirel ve yaygınlaştıran Özal döneminde ise ilk 25 içinde yer alıyorduk. Demek ki başka ülkeler bizden daha hızlı ve kaliteli yol yapıyorlar. Ne diyelim, Ziya Paşanın sözleriyle, “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diyelim. 

            Madem bugün Ziya Paşayı andık yazımızı da onun en ünlü eserlerinden, Terkib-i Bent’den bir beyitle tamamlayalım. Aslında ben bir beyit alıyorum ama bulun ve tamamını okuyun derim. 

            “En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun, 

               Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın?” 

            Kalın sağlıcakla…