Kültür: Bu kelimeyi mantarda kullanırız ‘kültür mantarı’ diye. Sanki başka kelime bulamamış türetememiş gibi. Güzelim kültürü mantarla bağdaştırıp onun yanına yapıştırmışız.

Bir de ‘kültür sanat’ ikilisi var, kültür dedik mi arkasından mutlaka sanatı da söylüyoruz ikiz kardeş hatta yapışık kardeşler gibi. Kültür deyince sanatı söylemek bizi daha kültürlü veya sanatçı yapmaz ki.

Kültür ayrı sanat ayrı. Kırmızıda geçmemek bir kültür ama sanat değil, bisiklete binmek bir kültür ama sanat değil haaa bisikletin üstünde akrobasi yapar, dans edilirse o sanata girebilir. Konuşma adabı, gülmek, lafı kesmemek, kurban kesmek bir kültürdür. Bunun gibi sanat belli konularda konuşulur vasıflandırılır kültür her konuda.

Kültürden herkes bahsedebilir, sanattan hayır. Kültürden herkes bahsedebilir ama kültürün sanatla bağdaştığı konularda yine herkes bahsedemez. Sanatı yorumlamak, anlatmak, biçimlendirmek, öğretmek, eğitmek için bilmek, anlamak, yapmak, kültürlü olmak gerekir.

Kültürün sözlük anlamında çok tanımlamalar var.

Bir tanesi ‘Bireyin elde ettiği bilgi ve kazanımlardır.’ Diğeri ‘Muhakeme, zevk, eleştirme yeteneklerinin öğrenim ve yaşantılar yoluyla geliştirilmiş olan biçimi.’

Bir diğeri de ‘Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür.’

İşte bu anlamı gelecek nesillere aktarılması açısından önemlidir. Diğerleri okulda, ailede sokakta öğrenilen şeylerdir. Aktarma yaşatma devamlılık deyince akan suların durması gerekir. Bilhassa tarih, sanat değeri olan eser, taşınır taşınmaz kültürel değerler… birer kültürel sanat yumağıdır.

Bu işlerin karıştırılması, herkesin kültür ile sanatı birlikte anlatmasından kaynaklanıyor veya herkes kültür ile sanatı birlikte anlattığından bu işler karıştırılıyor. Her türlü sanatımızın, kültürel varlıklarımızın ileri ki nesillere taşınmasında ki özen bu yüzden yapılamıyor, bu yüzden koruma bilincimiz yok, bu yüzden yıkıp yıkıp yapıyoruz. Asırlar önce Avrupa’ya sanatta örnek olurken yıllardan beri mimaride, resim ve heykelde ve daha bir çok sanat dalında hayranlık uyandıranlar başkaları. Biz sanat dalında takılı kalmış ve dal kırıldığında da düşmüşüz. Kıymet bilmezliğimiz, vurdum duymazlığımız, umarsızlığımız bu yüzden, malum yerimizde ki belleğimizi yitirmişiz.

Oğlum kızım doktor olsun, mühendis olsun şimdi moda elektronik mühendisi olsun diyoruz. Ressam, edebiyatçı, tarihçi, müzisyen, heykeltıraş, güzel sanatlara yönelik biri olsun diyenimiz yok. Para etmiyor, köşe dönülmüyor, ayrıca saygınlığı da yok da ondan. Oysa; Atatürk “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” Demiş. Biz mimarlıkta okurken 12 bin yıllık Anadolu’da tarihi eserleri olan bir milletin çocuklarına: Restorasyon, korumacılık, tarihi eser nedir  ne demektir öğretmediler öğretemediler. onlarda bilmiyorlardı. Şimdi bir kaçı benim fakülte hocalarım yaşındalar ahkâm kesmekte televizyonlara sığmıyorlar.

Halbuki: Anıtların ve tarihi eserlerin korunmasına yönelik düzenleme 1868’de ressam arkeolog Osman Hamdi Bey’in girişimiyle çıkarılmış. 1874-1884 ve 1906’da yenilenen Asar-ı Atika Nizamnamesi’nde yer alan ilkeler Türkiye Cumhuriyeti’nin mevzuatına temel olmuştur. 1931’de Ülkemizde yaşamış tüm uygarlıkların incelenmesi ve korunmasını amaçlayan Türk Tarih Kurumu kuruldu. Daha sonra 1933’te Anıtlar Koruma Kurulu oluşturuldu.

Cumhuriyetin ilk yıllarını takip eden süreçte tanımlamalar düzenlemeler tespitler ile uğraşılmış olmasına rağmen 1950’li yıllarda eskinin, yeni karşısında bir tür ayak bağı olduğu 1970’lerde imar iskan bakanlığınca yapılan imar planlarında tarihi yapılar imar planlarına feda edildi. Şehirlerin dokularına münhasır bir araştırma yapılmadığı gibi dokularını değiştiren bir anlayışla imar planları yapıldı. 1973’te kültürel mirasın korunmasına yönelik yasa çıksa da kaybolan yıkılıp giden eserlerin günümüze ulaşmasında maalesef muvaffak olunamamıştır.

Kültürden mantar ürettiğimiz müddetçe, kültüre el atmadığımız sürece, sanata yönelmediğimizde, ‘Eskiye rağbet olaydı bit pazarına nur yağardı’ dediğimiz sözde atasözümüzle varacağımız hedefin uzak olmasına rağmen yola çıkamadığımız takdirde hedefe ulaşmamız imkansız gözükmektedir.

Kültür/ellerde var. Gelecek nesillere aktarılacaklar bizlerde var.