Ailemle eski fotoğraflarımızı içeren fotoğraf albümüne bakıyorduk. Fotoğraf albümü, anılarımın canlanmasına neden oldu. Bu sırada yanı başımda oturan ablamın sözleri ilgimi çekti: “Eskiden ne kadar mutluymuşuz!”

Bu sözleri elbette ilk kez duymuyordum. Çevremdeki insanlardan eski günlere duydukları özlemi dinliyorum. Gözlemlediğim şeylerden çıkardığım sonuç ise geçmiş günlere özlem duyuyorlar. Doğrusu gündelik yaşamımda o sözleri ben de kullanıyorum. Anılarda kalan bir yaşam şekline özlem duygusu ağır basıyor. O anları unutulmaktan kurtarmak için belki de sürekli eskilerden bahsediyoruz. Yine de konusu açılmışken, düşünmedim değil: Eskiden daha mı mutluyduk?

Bu soruya kesin bir yanıt veremem. Öncelikle anılarıma ne kadar güvenebilirim, bilmiyorum.  Çünkü yıllar boyu belleğimde kalan bazı olumsuzlukların kimisi hafızamda kimisi de silinmiş olabilir. Sonuçta geçmişte gözyaşı döktüğümüz bazı olayları, bugün gülerek anlatabiliyoruz. Sorunlarımız hep vardı ama onlara yüklediğimiz anlamlar farklıydı. Teknoloji o kadar gelişmemişti.  Telefon ve televizyon gibi teknolojik aletler çok ilerleyen dönemlerde hayatımıza girdi. Sadece radyo ve gazetelerden aldığımız haberler vardı. Dünya gelişmelerinden bihaber olduğumuz gibi etkisini de fazla hissetmiyorduk. Kısacası küçücük dünyamızda yaşantımızı sürdürüyor, küçük şeylerden mutlu oluyorduk.

Radva Aşur, ‘Tanturalı Kadın’ romanında şöyle diyor:

“Anılar öldüremez. Dayanamayacağın kadar acıtır, belki. Ona direnebilirsek de içine çeken boğucu bir dehlizden, üzerinde yüzdüğümüz bir denize dönüşür.”

Yukarıda sorduğum soruya tekrar dönüyorum: “Eskiden daha mı mutluyduk?”

Soruya cevaplar aramayalım. Bırakalım bir soru olarak kalsın. Geçmişe tekrar tekrar dönüp kıyaslayıp hayıflanmaktansa, şu andan daha çok keyif almaya bakalım diye düşünüyorum.

Yani carpe diem!