Bugün bazı ebeveyn tutum ve davranışlarından bahsedeceğiz. Ebeveyn ve çocuk ilişkisine yönelik sıklıkla karşılaşılan bazı problemler ve çözümleri üzerine konuşacağız.

Kaygılı ebeveyn ve kaygıya maruz kalan çocuklar

Unutmayalım ki kaygı bulaşıcıdır. Ebeveynlerin yaşadıkları olaylar/durumlar karşısında sergilediği davranışlar, düşünceler ve tutumları gözlemleyen ve bu tepkileri kendi hayatlarına almaya çalışan bir profilden bahsederken dikkatli olmamız gerektiği aşikardır. Çok iyi ve çok dikkatli bir gözlemci olan çocuklar ebeveynlerden çok şey öğreniyorlar. Eğer çocuklardan önce bir korku, bir kaygı yaşayan ebeveynlerseniz benzer korkuları hatta kaygıları sergileyen çocuklar görme ihtimaliniz artmaktadır. Ebeveynler korkmaya başladığında ve bunu çocuklar şahit olduğunda “aa demek ki korkulacak bi şey var, annem/babam korkuyorsa ben de korkmalıyım” tarzında düşünceler baş göstermektedir. Çok iyi bir gözlemci olan çocuklarımıza yönelik var olan korku ve kaygılarımızı onlara hissettirmemeye çalışarak daha sağlıklı süreçler geçirmelerine yardımcı olabiliriz. Korku veya kaygı olarak hissettiklerimizi onlara destek vermek, güven vermek ve motive etmek gibi şekillerde onlara olumlu katkı sağlayıcı şekilde davranışlarda bulunmaya özen gösterelim. İlerleyen süreçte daha sağlıklı sonuçların ortaya çıktığını görebiliriz. Özellikle yaşama dair önemli bir kazanım sağladığını da görebiliriz.

Ebeveyn ve çocuklar arasındaki iletişimin niteliği

Çocuklar olan iletişimlerde ve etkileşimlerde “direktif verme, -meli /-malı tarzı konuşmalar, kıyaslamalar, dikte etmeye çalışma” gibi olumsuz tepkilere yol açabilecek söylemlerden ve tutumlardan uzak durmak daha sağlıklı ilişkilerin kurulmasını sağlayacaktır. Elbette ki bahsettiğim ve bahsettiğim tutumlara benzer davranışlar geçmişte başarı(!) sağlamış olabilir. Ya da sizlerin de anne ve babaları da bu şekilde sizlere davranışlarda bulunmuş olabilir. Sizlerde de faydalı(!) olmuş olabilir. Ancak bu tutumların ve davranışların bazı örneklerde veya sizlerde olduğu gibi faydalı olacağı anlamına gelmemektedir. Her insan farklıdır. Herkes kendi yaşamı içerisinde özeldir. Farklı olması zaten özel olduğunu göstermektedir. Özel olması da beklenilen davranışların farklı olmasını ortaya çıkarmaktadır. Bahsedilen tutumların haricinde üzerinde durulması gereken tutumları sıralayacak olursak:

-Çocuğunuzu tanımaya çalışabiliriz.Ben tanıyorum diyebilirsiniz ancak daha da tanımaya çalışmak veya tekrar etmek bizlere daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

-Çocuğunuzun neyi sevdiğini, neyi istediğini, ne yapmak istediğini, nasıl bir ihtiyacı olduğunu, nasıl bir tutum ve davranış beklediğini iyi ve sağlıklı şekilde öğrenebilir veya analiz edebilirsek daha sağlıklı ilişkiler kurabiliriz.

-Ebeveynler olarak geçmişte öğrenilmiş olan hatta yaşanarak deneyimlenen davranış veya tutumlar üzerinde değişiklik sağlamak ve çocuğunuza olabilecek en sağlıklı şekilde uyarlamak bizlere daha sağlıklı ilişkiler olarak yansıyacaktır.

-Çocukları onaylayarak, onları koşulsuz kabul edici bir yaklaşımla benimseyerek, güven duygusunu hissettirerek, sevgi ve değer hissini de onlara hem somut hem de soyut olarak yansıttığımız veya yansıtmaya çalıştığımız zaman daha sağlıklı ilişkiler elde etmiş olacağız.

Karşılaştırma/Kıyaslama ve koşullu sevgi

Ailelerde veya ebeveynlerde özellikle kimilerinde çevredeki çocuklar ve akranlarına yönelik karşılaştırma durumu söz konusudur. Yakın çevredeki çocuklara yönelik karşılaştırmalar yaparak olumlu(!) anlamda bir motivasyon verme çabası içerisindedirler. Yapılan bu tutumun çocukları motive edeceği ve onları güdülemek adına olumlu(!) bir etki sağlayacağını düşünmektedirler. Ancak çocuklara yönelik bu tutum çocuklar üzerinde çok da olumlu bir etki uyandırmamaktadır. Çocuklara sergilenen bu tutum çocuklar üzerindeki kaygıyı artırmaktadır. Sevgi, değer verme ve duygusal bağlara zarar vermektedir. Çocuklar “anne ve babam beni sevmiyor mu, ben onlara layık bir evlat değil miyim, başarılı olmazsam beni sevmezler mi, diğer çocuğu daha mı çok seviyorlar, onları üzüyor muyum, başarılı ve çalışkan olursam mı beni sevecekler?” gibi soruları düşünmelerine yol açmaktadır. Çocuklar bu düşünceler ve sorgulamalar sayesinde kaygı düzeyleri artmakta ve duygusal bağlarında problemler yaşamaktadırlar. Aslında iyi niyetli(!) bir yaklaşım olarak nitelendirilse de çocuklar üzerinde çok da sağlıklı sonuçlar doğurmamaktadır. Çocuklara yönelik koşullu sevgi sunma veya kıyaslama davranışları yerine yapabileceğimiz daha sağlıklı davranışlardan bahsedelim:

-Problemlere odaklanarak onları çözmeye çalışmak adına çabalamak yerine anlamaya çalışalım. Yapmıyor olabilir, istediğiniz gibi davranmıyor olabilir ancak ilk adım olarak çocuğunuzu anlamaya çalışalım. Neden yapmıyor olabilir, ne hissediyor şu an, neye ihtiyacı var tarzı yaklaşımlarla daha sağlıklı sonuçlar elde edebiliriz.

-Kişiler üzerinde değil de gerçekleşen başarı, performans, emek, çalışma gibi konular üzerinden karşılaştırmalar yapmak bizlere daha sağlıklı sonuçlar doğuracaktır.

-Çocuklarınıza sadece başarılı olduklarında onları daha çok seviyor olduğunuzu, başarılı olmadıklarında ise daha az seviyor olduğunuzu düşünmelerine engel olmak adına başarılı olmak ya da başarılı olmamak durumuna bağlı kalmaksızın onları sevdiğinizi ve değer verdiğinizi bilmelerini sağlamaya çalışalım. Bu çaba daha sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlayacaktır.

Ebeveynlik ve ebeveyn-çocuk ilişkilerine yönelik bazı konulardan bahsettik. Bu konlar üzerine farkındalık sağlayıcı ve açıklayıcı bir yazı olması dileğiyle, keyifli okumalar.