Yılın büyük bir bölümünü doğduğum, çocukluğumu, gençliğimi yaşadığım topraklara yakın geçirmeye karar verdikten sonra kütüphanemi ve çalışma odamı da Foça’ya taşıdım. Hem okuyor hem yazıyor hem de dinleniyorum. Doğrusu bütün emekli arkadaşlara tavsiye ederim. Açıkçası Ankara’nın kavgalı, gürültülü, stresli ortamından uzaklaşmak sağlığa da iyi geliyor.

Temiz hava, sağlıklı gıda, deniz, güneş, bol oksijenin varlığı, giyim kuşam derdi, protokol kurallarının olmaması yıllardır arayıp da bulamadığım şeylerdi.

            Kitaplığımı konularına göre tasnif ederken DYP kurucusu, araştırmacı yazar merhum Uğur Gümüştekin’in Demirel’in meclis ve gurup konuşmaları, söylev ve demeçleri ile AP Ar-Ge gurubunun Demirel tarafından onaylanmış önerilerinden derlediği “Demirel’in Büyük Hedefi YENİ BİR SOSYAL MUKAVELEYE DOĞRU” adlı kitabı buldum. Bilenler bilir bu kitap merhum Demirel’in kendi kaleminden çıkan “BÜYÜK TÜRKİYE” adlı eserinin olgunlaşmamış, ham halidir. Son satırına kadar tekrar okudum, üzerinden onca yıl geçmiş olmasına rağmen hala geçerliliğini koruyor ve bugünkü Türkiye’nin birçok problemini çok kısa vadede çözecek tedbirler içeriyor.

            12 Mart muhtırası verildiğinde merhum Demirel bunun mecliste okunmuş olmasına bile itiraz etmiş, demokrasiye aykırı bulduğu için de istifasını vermişti. 12 Mart döneminde istikrarlı hükümetler kurulamadı. 1973 seçimleri sonrasını da pek istikrarlı olduğunu söyleyemeyiz. İşte böylesi istikrarsız bir dönemde hükümet krizi baş gösterdiğinde gazetecinin biri muhtıra Hükümetinin bir bakanına sorar: “acaba görevin yeniden Demirel’e verilme ihtimali var mıdır?” Cevap tek cümle ve küstahtır: “ Güldürmeyin beni” O günden birkaç yıl sonra Demirel tekrar güldü toplamda altı kez gitti yedi kez geldi, hem güldü hem de güldürdü. Sonunda da Devletin zirvesine oturdu. Sahi o bakanı hatırlayan var mı? Ben biliyorum ama biraz da siz araştırın.

            Demirel’in 6 kez gidip 7 kez gelmesi tabi ki kolay olmadı. Hatalarından ders çıkarmasını bildi, sürekli kendini geliştirdi yeniledi. İşte “Büyük Türkiye” eseri ve yeni bir sosyal mukavele hep bu çabaların sonucudur. Demirel’ zirveye taşıyan en temel hedef ise “Hürriyet ve demokrasi içinde kalkınma ve refah” idi.

            Şimdi bandı ileri sarıp günümüze gelelim. AKP 20 senedir iktidarda, ne refahın cismi var ne de diğerlerinin ismi. Peki nasıl oluyor da 20 senedir hiç seçim kaybetmiyorlar? Sebebi basit, muhalefettekiler seçmenin önüne bir türlü inandırıcı, güvenilir, umut vadeden bir program, yeni bir sosyal mukavele, yeni deyişiyle “toplumsal sözleşme” koyamıyor da ondan. Emeksiz yemek olmaz, Demirel ve ekibi 12 Mart 1971’den itibaren milletvekilleri, eski bakanları, görevini kaybetmiş bürokratlar, sağduyu sahibi akademisyenlerle beraber, Büyük Türkiye’ye giden yolun taşlarını döşediler, toplumun önüne yeni bir sosyal mukaveleyi koydular ve başardılar. Ben ne Demokrat Partide ne de 6’lı masanın diğer unsurlarında Adalet Partisini 70’li yıllardaki gösterdiği bu çabanın zerresini göremiyorum.

            6’lı masanın yegane görevi Cumhurbaşkanı adayı üzerinde ittifak sağlamak değildir. Toplumun önüne güven veren, inandırıcı, ikna edici, yol gösteren adına ister toplumsal sözleşme deyin, ister millet ittifakı taahhüdü veya ne derseniz deyin ama tutarlı bir dokuman koyun. Bunu yapabilecek kadrolar yok mu? Fazlasıyla var. Öyle pazarcı esnafı gibi boş, boş bağırıp çığırmakla, TV’de gazeteci dövmekle bu işler olmaz.

            Başta sayın Kılıçdaroğlu olmak üzere, sayın Uysal, Karamollaoğlu, Akşener ve diğerleri hepsi bu sorumluluğu üzerlerine almalı kendi partilerine de 6’lı masaya da çeki düzen vermelidirler. Sözüm sadece birilerine değil, hepsine. Biri kalkıp Müslüman olmayanları Türk saymam deme akılsızlığını gösteriyor, bir başkası iktidara koz verircesine konuşuyor, CHP’nin bazı adayları ve yakın TV kanalları, yalan ve iftiralarla sanki sırasıymış gibi Menderes ve DP’ye yükleniyor, 27 Mayısı övüyor, aynı tarafta olduklarını unutup öfkelerini kusuyor. Kılıçdaroğlu’nun bütün iyi niyetli çabalarını da çöpe atıyorlar. Bunların hepsi 6’lı masaya güç kaybettiriyor benden uyarması.

            Prof. Osman Müftüoğlu Demirel’in doktoru olduğu günlerde bazı notlar tutmuş. Bunları yayınlayalı çok zaman oldu ama bugünlerde birden bire sosyal medyada sıkça paylaşılır oldu. Kim bilir belki de son zamanlarda cereyan eden bazı olumsuz hadiselere binaen birileri uyarı amacıyla yeniden piyasaya sürmüş olabilir. Hepsi güzel tavsiyeler ve hepsinin de bir yerlere gönderme özelliği var, ama bir 6. Madde var ki tam da bugün abuk, subuk davranan ve konuşanlara cuk oturuyor.

“Konuşmaya başlamadan önce şu 4 cümleyi anımsayın:

Söylediklerimin gereği var mı?

Anlattıklarım iyilik ve şefkat içeriyor mu?

Söylediklerim birini incitiyor mu?

Söz ettiklerim sessizliği bozacak kadar değerli mi?”

Bir de 12. Madde var o da aynen öyle. “Sabır öfkeden, nezaket nefretten iyidir.”

            Bu zor dönemeçte liderlerin daha duyarlı ve doğru yolu gösterici olmaları gerekir. Yanlışı, hatayı örtmek, şiddeti kınamamak, gereğini yapmama kimseye fayda sağlamaz. Taraftarlar için de aynıdır. Onlar da yapılan provokasyon karşısında, yüreklerinin soğumasından aldıkları heyecanla belki “oh olsun! Az bile yapmış” diyebilirler, taraftar kazandıklarını zannedebilirler ama birkaç gün geçip sağduyu hakim olduğunda fayda değil zarar ettiklerini anlayacaklardır.

            Ortak akıl, sağduyu ve hoşgörü anlayışının siyasete hakim olması dileğiyle kalın sağlıcakla…