Beni izleyenler bilirler ki; önceliğim hep Cumhuriyet ve demokrasi, ülkemin bölünmez bütünlüğü, milletimin refah ve saadeti, hürriyet içinde yaşaması ola gelmiştir. Hürriyet içinde kalkınma, gelirde adalet, herkesin dilediği gibi iş kurabilmesi, dilediği işte çalışabilmesi, herkesin sosyal güvenlikten yararlanabilmesi de ekonomik ve sosyal tercihlerimin temeli olmuştur. Kimileri bu politikalara merkez sağ derler, bazıları da ufak tefek farklılıklarla sosyal demokrasi derler. Asıl olan bu temel esaslarda buluşabilmektir ister liberal demokrat, ister sosyal demokrat, dindar demokrat olun ama önce demokrat olun. O olmazsa demokrasi, hukuk, adalet, özgürlükler olmazsa huzur ve refahı sağlamak mümkün değildir. Bugün belki herkesin ilk defa duyacağı bir olayı nakledeceğim.

1960 yılının ilk günleri. Babam merhum Atıf Akın ve merhum Bülent Ecevit meclisin en genç milletvekilleri. Her ikisi de demokrasiden yana gençler. Bülent Ecevit meclis kulisinde babamın yanına gelir ve CHP gurubunda konuşulan bazı nahoş sözleri anlatarak demokrasinin korunması için ortak çaba gösterilmesi gerektiğini söyler. Her ikisi de kendi guruplarında itidal tavsiye ederler. İstanbul Üniversitesi Profesörü Ali Fuat Başgil de Ankara’ya gelir Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a aynı tavsiyelerde bulunur. Nitekim Menderes İstanbul Üniversitesindeki eylemlerde emniyet güçlerine itidalli davranılmasını emreder, raporunu sunan Tahkikat komisyonunun görevinin sona ereceğini söyler. Eskişehir’de yaptığı konuşmada da erken seçime gidilebileceğini ifade eder. Ayrıca Menderes’in ABD’nin vermediği Edemir kredisi için Haziran ayında Sovyetlere gideceği açıklanmıştı.

Böylelikle Madanoğlu cuntasının elinde darbe gerekçesi kalmamış ve darbeden vazgeçme eğilimi doğmuştu. Ancak cunta içindeki küçük rütbeli subaylar baskı ve tehditle darbenin öne çekilerek Menderes Moskova’ya gitmeden yapılmasında ısrarcı oldular ve maalesef 27 Mayıs darbesi yapıldı. Ecevit ve babamın çabaları yetmemiş bir taraf Yassıada zindanlarında işkencelere maruz kalıp haksız yere mahkum olurken diğer taraf darbeciler eliyle iktidara kavuşmuşlardı. Maalesef bu darbe Türk siyasetinin iki ana damarı arasında yıllara sari bir husumetin doğmasına, ileride olacak darbelere ve demokrasinin rafa kalkmasına neden olmuştu. Türk siyasetinin bu iki ana damarı arasındaki husumet maalesef Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına, ilerlemesine, özgürleşmesine razı olmayan çevreler ve dış güçler tarafından sürekli körüklenmiştir. Hala daha körüklenmektedir.

Halbuki Atıf Akın ve Ecevit ile belki bilmediğimiz diğerlerinin çabaları işe yarasaydı ve daha sonra tasfiye edilen küçük rütbeli 14 subayın baskıları sonuç vermeseydi belki darbe olmayacaktı. Erken ya da zamanında yapılacak bir seçimde CHP tek başına olmasa da belki Hürriyet Partisi ve CKMP ile birlikte iktidar olacaktı. Milletin taleplerine cevap veremezlerse belki bir sonraki seçimlerde veya daha sonra DP tekrar iktidar olacaktı. Demokratik sistem sürecek, demokrasi daha da kurumsallaşacak, tıpkı ABD’deki gibi ikili bir sistem yerleşecek ve Türkiye büyüyecekti. Türkiye’de demokrasiye darbe vuranlar ve bugünkü kaotik duruma sebep olanlar darbeciler ve bu iki ana damar partiler DP-CHP ve ardılları arasındaki husumeti bile isteye körükleyenlerdir kısaca “our boys” olarak anılanlardır.

Bu husumetten kimler yararlanmıştır? Darbeciler, bölücüler, dış güçler ve onların yerli işbirlikçileri, Cumhuriyet düşmanları, Dürrüzadenin torunları, demokrasi karşıtları, ırkçı faşist zihniyette olanlar, İslam’ın öğrenilmesini istemeyen cühela bir toplum özlemi duyanlar, çıkar çevreleri, devlet kesesinden zenginleşenler ve benzerleri. Oysa zaman zaman iki ana damar partileri ne zaman geçici de olsa husumeti bırakıp uzlaşsalar Türkiye’de hep iyi şeyler olmuştur.

1961 seçiminde kurulan CHP-AP koalisyonu Kayseri’de ve çeşitli cezaevlerinde yatan eski DP milletvekili ve bakanlarına kısmi af çıkarmış birçoğu Ekim 1962 de tahliye olmuşlardır. Müebbetliklerin de cezaları indirilmiş Celal Bayar yaşı ve sağlık gerekçesiyle önce Numune hastanesinde tutulmuş sonra cezasını evinde çekmesi kararlaştırılmıştır. Husumetten beslenen darbecilerin kışkırtmasıyla, sivil kıyafet giydirilmiş askerler halkı galeyana getirerek AP genel merkezini taşlatmıştır. Koalisyon bozulmuş, Celal Bayar yeniden Kayseri cezaevine dönmüştür.

Tarihi İnönü Bayar görüşmesiyle demokratların siyasi hakları verilmiş ancak AYM den dönmüştür. 1974 de Ecevit Demirel uzlaşmasıyla demokratlar siyasi haklarına kavuşmuş demokrasinin bir ayıbı ortadan kalkmıştır.

1973 de 12 Mart cuntacılarınca bir gecede kontenjan senatörü yaptırılarak cumhurbaşkanı adayı olan Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürlere karşı Ecevit ve Demirel direnmişlerdir. TBMM üzerinden jetler uçmuş, dinleyici locaları generallerle doldurulmuş, milletvekilleri telefonla aranarak tehdit edilmiş ama Demirel ve Ecevit’in dik duruşuyla nafile turlardan sonuç çıkmamıştır. Nihayet Demirel ve Ecevit uzlaşmışlar Fahri Korutürk’ü cumhurbaşkanı seçerek 12 Mart rejimini sonlandırmışlardır.

Eğer 1973 ve 1977 seçiminden birinci parti çıkan CHP bunun kendi gücünden değil de AP oylarının darbecilerce böldürülmüş olmasından kaynaklandığını kabul edip uzlaşsaydı belki 12 Eylül olmayacak “our boys” kazanamayacak hayatın baharınca birçok genç de idam edilmeyecekti maalesef Ecevit bunu göremedi.

Darbeciler AP ve CHP’nin ardıllarını (DYP-SHP) seçime sokmadılar. Bu yeni bir uzlaşmanın kapısını açtı. Demirel ve Erdal İnönü önce yasakların kalkması sonra demokrasi için işbirliği yaptılar. 1991 seçimleri sonrası kurulan DYP-SHP(DYP-CHP) birçok olumlu işlere imza attı. Merhum İnönü, 6 defa gidip 7 defa dönen Demirel’i sekizincisinde cumhurbaşkanlığına taşıyarak geçmişten gelen husumeti büyük ölçüde bitirdi.

Sayın Kılıçdaroğlu bu hükümetlerin bürokratıydı. Demirel ve İnönü arasındaki bu saygı ve uyumu bizzat gördü. Uzlaşma kültürü ve terbiyesini onlardan öğrendi. Aynı dönemde ben de aynı hükümetlerin bürokratıydım ve bu uyuma tanığım. Dolayısıyla Sayın Kılıçdaroğlu’nun birbirinden farklı 6 partiyi aynı masada birleştirmesi tesadüf değildir. Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduktan sonra da sık sık Güniz sokağa gider Demirel’in tavsiyelerini dinlerdi.

Kılıçdaroğlu husumetleri bir kenara bırakarak uzlaşmacı yönüyle zoru başarmıştır. Onun seçilmesi Türk demokrasisi için şans olacaktır. Masanın altıydı, üstüydü ve “Menderes’i asanlarla beraber oluyorsunuz” gibi boş laflarla gözündeki merteği görmeden başkasının gözünde çöp arayanlar husumetten beslenenlerden başkaları değildirler.

Kalın sağlıcakla…