Ansızın gökyüzü karardı.

Korkudan gülbenzim sarardı.

Öğleyle ikindi arası

Etrafı karabulutlar sardı.

Kırkikindiler, kırkikindiler,

Gökten rahmetle bize indiler.

Birden gökyüzü coşup ağladı.

Dere, tepe taşıp çağladı.

Ürününün bol olacağına

Çiftçiler sevinip bel bağladı.

Kırkikindiler, kırkikindiler,

Gökten rahmetle bize indiler

……….TARIK TORUN

İlkokuldayken okuduğumuz Kırkikindiler diye bir hikaye vardı hatırımda kaldığı kadarıyla: At arabasında iki kişi aniden patlayan hava ile yağmura yakalanırlar, arabacı, Kırkikindi yağmuru bu hemen geçer der yanındakine. Yollarına, ıslansalarda devam ederler. Yağmurun dineceği havanın duracağı yok aksine yağmur gittikçe şiddetlenir.  Arabacı meraklanma geçer kırıkikindi bu der ama donlarına kadar ıslanırlar. 

Benim bildiğim kırkikindi yağmurları Nisan’da yağardı. İkidir bisiklette rastlıyorum yağmura ama aylardan Mayıs. Bi defasında zaten hava kararmış yağmurun yağacağı belli ama, uzun yıllar yağmurda öyle ya da böyle hiç ıslanmamıştım, özlemişim. Bahar yağmuru bu ıslanmanın da bi başka güzelliği romantizmi var deyip bisikletle çıktım. Bu bisikletimin çamurlukları yok MTB denilen cinsten yani kalın lastikli. Diğeri şehir bisikleti çamurluklu ama yazlığa götürmüştüm. Yağmura yakalandığımda yağmurla ıslanmayı romantizme bağladım ama bisikletin bilhassa arka tekerinden sıçrayan yerdeki sular sırtımı çamura bularken seleden altıma giren sular içime kadar ıslatmıştı. Araçlardan sıçrayanlar ayrı, o yan masadan gelir gibiydi, istemeden beklemeden sürpriz bir şekilde geliyordu. Yan masalarda ne kadar da sevenim varmış gelen gelene. Ama muradıma ermiştim. Sırılsıklam.

İkincisi, yağmur yağacak belli ama, saat 14.00 diyor tahminler. Randevuya geç kaldı 15.00’de yakalandım. Laleli kavşağına geldiğimde iri iri pat pat atmaya başladı. Karşı kaldırımda Polisevi’nin önündeki büyükçe Çam ağaçlarından birinin altına sığındım. Burası kuruydu. Yağmur daha irileşip sıklaşınca sığındığım ağaç altında da ıslanmaya başlamıştım ağaçtan çıktım az ilerideki yeni yapılıp açılamayan müzeye sığındım. Güvenlikçiyle ayaküsütü lafladık müdürü sordum. “Burada dedi ama, bu yağmurda, yaşlı, ıslak adam, bisiklet, müdür, başka zaman mı bulamadın müdüre gelecek” fazla meraklandırmamak için karşıdaki belediye binasını gösterek şu yüksek binada çalışıyorum dediğimde merakının bir kat daha arttığını ne diyeceğini bilememekten anladım. Başkan….. diye başlasam hangisine inanacaktı.  “Neyse ben içeriye gireyim.” Diyebildi.

Kırkikindi biraz yavaşlar gibi olduğunda artık olan olmuştu deyip asıldım pedallara: Yerden, gökten, araçlardan, tekerlerden, tepemden aşağı burnumun ucundan, lepiska saçlarımın her telinden, her yanımdan,  her tarafımdan yağmur geliyordu. Otobüs durağına sığınmışlar, araçlarında gidenler, “Kim bu şaşkın” dercesine hayretli ve şaşkın bakışlar altında battı balık misali sürerken ben de, “İkinci bahar şarhoşu” diyordum.