Bugün belediyeye yaya gideyim dedim. Hava, biraz güneş biraz bulut yerler akşamdan yağan yağmurdan kalma ıslak, kaldırımlar kaymaya müsait, temkimli yürüyorum. Takım elbise kravat tedbir için pardesü olunca, ayakta yürüyüşe uygun olmayan kıyafete uygun ayakkabı oluyor.


 

Kaymamak için önüme, görmek için etrafa sağa sola bakarak gidiyorum. Evden çıktım Şehzadeler’den Yunusemre’ye doğru İzmir Caddesindeyim. Yol boyunca kaldırımlardan sekerek gidiyorum desem yeridir. Süperonline, doğal gaz, elektirik, su kapakları, bazen kanalizasyon parsel bacaları, kırık çatlak karolar, basınca su fışkırtan sürpriz boşta duran döşemeler. 


 

Karaköy, bugün pazarı, pazar giriş çıkışında yayalara ama özellikle trafiğin akışına mani olan hatta trafiği düğüm eden yol kenarına park etmiş araçlar, Allah’ın emri! olmazsa olmazımız. Elinde torbalar taşımaktan yorulmuş evine gitmekte olan pazardan çıkan vatandaş daha fazla taşımayayım diye yola atıyor kendini ki eve durmadan beklemeden varayım telaşında. Araç trafiği kilitleniyor pazar torbasıyla. Üç zabıta beş görevli sadece bugüne ait olmak üzere çözer meseleyi.


 

Şeyh Fenari Cami’sine yaklaşırken parklar yeşlil alanlar gözükmeye başladı. Yol kenarında band şeklindeki yeşilliklerin diplerinde savrulurken sığınacak yer bulmuş çınar yaprakları.  Biri gitmiş yerleşmiş diğerlerini de çağırmış yığın oluşturmuşlar. Bir göç hikayesi. 


 

Yeşil bandların aralarından geçen vatandaşlar yeşili bozarak yol yapmışlar. Çamur, kırık sarkmış düşmüş bitkiler ile oluşan yaya yolu. Yaya kaldırımından geçilsin diye demir bariyer korkuluk yapılınca yağdırıyorlar, bunları görünce az bile yapıyorlar.


 

Bu bölgede önünde beş metrelik çekme mesafesi olan apartmanlar var dükkanların istila yeri. Pastane masa sandalye, manav portakal elma, boy boy renk renk temizlik deterjanları bakkaliye. Eh taşmayınca en azından yayalar yürüyebiliyorsa kime ne.


 

Akmescit kavşağından sonra çınar yaprakları uzanıp yere sere serpe, yağmurla yapışmış gibi kaldırımlardaydı. Yerinden çıkmış bordürler, refüjden kaymış toprakların üzerinde otlar bankamatiklerin arkası halı altına itilmiş gibi çöpler, yağmurla yeşermiş otlar otlar. Tarihi manisa’yı şimdi anladım. Harbiden tarihiymiş de eserlere bakarak söyleniyormuş sanıyordum oysa her yerinden tarih fışkırıyor!  Moriş Şinasi önündeyim bir Sağlık müdürlüğü ki bakanlık gibi. Yanı başında çocukluğumun bahçesinde oynadığım çocuk hastanesi, en son torunlarımdan birini tedavi ettirmek için gitmiştik. Yapı  hastanelikten çıkmış adına şimdi “vefa” diyorum vefasızlık örneği olmuş yapıya. 


 

Diyar-ı küfrü gezdim, beldeler, kaşaneler gördüm.

Dolaştım mülk-ü İslamı, bütün viraneler gördüm. 


 

Meteorolojiye geldiğimde aklıma Ziya Paşa’nın bu şiiri geldi. Manisa’yı bilmesem; ha Sıvas, ha Uşak, Denizli, ha Balıkesir’deyim. Yok birbirinden farkı olan şehirdeyim. Bir de Konya’ya gittin mi? Gördün mü Nevşehir’i? Derler.


 

Kavşağa yakın Yunusemre belediye inşaatı Mimar Sinan Bulvarına bir karış, yanıbaşında 4000 yıllık tarihi olan Manisa’nın etnografya müzesi yola dört parmak az ötesinde Polisevi yoldan bir adım geride. Bunlar Magnesia AVM’den sonra yapılanlar hiç mi görmemişler; önündeki geniş yeşil alanı havuzu, sonra yapılan Manisa Praym mı? Yeni imar yapıldı Mimar Sinan Bulvarını biraz bunların önüne kaydırsaydık da diğerlerinin karışlık mesafeleri adımlık hale gelseydi.


 

Evet kentler nasıl farklı değilse insanlarımız da haliyle farklı olacak değiller ya. “Manisa Prime” güvenlik girişinin yanında herkesin görmesi için konulmuş gibi 3-5 kova dip dibe. Bi yerden belli etmezsek kendimizi şaşardım. Hadi onu koyan cahil aklı ermedi! ya güvenlik, onun da gözü AVM’ye girenlerin çantalarında. 


 

Hani hızlı gidince gözükmez diyorlar ya, yürümek ne işine gelir.