İletişim, her canlının ihtiyaç duyduğu temel bir gereksinimdir. Çoğu zaman iletişimi yalnızca insanlara ait bir beceri gibi görürüz.
Oysa hayvanlar ve bitkiler de kendi aralarında, bizim çoğu zaman fark edemediğimiz yollarla haberleşirler. Örneğin; hasta bir ağaç, kökleri aracılığıyla diğer ağaçlara salgılar göndererek yardım ister. Diğer ağaçlar da köklerini ona doğru uzatır ve destek olmaya çalışır. Hayvanların da kendi dilleriyle birbirleriyle iletişim kurduklarını biliyoruz; hatta son zamanlarda bazı hayvanların insanlardan yardım istemek için hastanelere ya da acil servislere gittiklerini haberlerde görür olduk.
Bizi diğer canlılardan ayıran en büyük fark ise, iletişim şeklimizi seçebilme yetimizdir. İnsanlık tarihi boyunca bu ihtiyacı karşılamak için sayısız yol aradık. Sadece beden dilimiz ve sesimiz yetmediğinde telgrafı icat ettik. Sonra telsiz geldi, ardından telefon, televizyon ve internet… Bu teknolojik gelişmeler yalnızca birer araç değil, aynı zamanda iletişimde devrimlerdi. Artık kilometrelerce uzaklıktaki birine saniyeler içinde ulaşabiliyor, sesimizi ve görüntümüzü eş zamanlı olarak iletebiliyoruz. Ancak ne yazık ki araçlarımız çoğaldıkça, içten ve samimi iletişimimiz azalmaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde iki öğrencim kavga ederek yanıma geldi. Birbirlerine söz hakkı vermeden, beni bile konuşturmadan sürekli suçlamalarda bulunuyorlardı. Onlara sessiz olmalarını ve beni dikkatle dinlemelerini istedim. Ardından şöyle dedim: “İsterseniz güzel bir şekilde konuşarak birbirinizi anlayabilirsiniz. Aynı fikirde olmasanız bile, saygı gösterebilirsiniz. Ama şu anda siz kavga edip öfkenizi boşaltmayı seçiyor, beni de bu durumun içine çekiyorsunuz. Ben buna katılmamayı seçiyorum.”
Bu sözlerimden sonra sustular ve uzaklaşıp kendi aralarında konuştular. Bir süre sonra gülerek gelip, “Öğretmenim, biz barıştık,” dediler. Çocuklar bu davranışı bilinçli olarak mı yaptı? Hayır, bizlerden öğrendiler.
Çünkü biz yetişkinler, hayatın koşuşturması içinde sabrımızı, tahammülümüzü yitiriyoruz. İletişimde ise en kestirme yolu seçiyoruz: sesimizi yükseltmek. Oysa gerçek iletişim, duymakla değil, dinlemekle başlar. Sadece kelimelerle değil, niyetle, tavırla, hatta bazen sessizlikle kurulur.
İletişim; bağ kurmak, anlamak ve anlaşılmak ister. Her çağda değişen araçlarla, ama özünde değişmeyen bir ihtiyaçla... Teknolojiler gelişse de insan kalbi hâlâ sevgiyle, anlayışla dokunulmak ister. Ve çocuklar, bu dokunuşları bizden öğrenir.