24 Haziran seçimlerinde 64 ilde ilk sırada Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ve rakibi kaybeden CHP adayı MUHARREM İNCE’NİN seçim analizlerini yapan Haber Türk’ten Nihal B. Karaca ve Sözcü Gazetesi’nden Soner Yalçın’ın köşe yazılarını da köşeme aktarıyorum. Katılıp katılmamak her okuyucumun doğal hakkıdır. Saygı ile karşılarım.

NİHAL B.KARACA’NIN YAZISI

O BAGAJLA YÜZLEŞMEDEN IKTIDAR HAYAL

ERDOĞAN ilk turda cumhurbaşkanı.

AK Parti saflarındaki ilgisizlik ve manidar sessizlikler elle tutulacak kadar somut olduğu halde böyle oldu.

Muhalefet son yıllardaki en önemli ivmeyi yakaladığı halde, “heyecan yaratma” konusunda geçiş üstünlüğünü elde ettiği halde böyle oldu.

Muhalefet lehine esen rüzgârın mimarı Muharrem İnce’ydi.

Allah var, Muharrem İnce CHP’lilere moral ve motivasyon vermiş, “Bu kez olabilir” umudu aşılamıştı. Sahne performansı gayet iyiydi. Mizahla arası iyiydi. Hem güldürüp hem muhalefet ediyor; kendisine yapılan salvoları zekice savuşturuyordu. Şakaları ve esprili tarzı yumruk sıkmaya, kavgaya teşne CHP’lileri yumuşatıyor, bu durum da muhatabın bile -AK Partili seçmenin- ara sıra dönüp İnce’ye alıcı gözle bakmasına neden oluyordu. İnce zaman geçtikçe hemen her CHP eğilimli seçmende, hatta bir ara AK Parti’yi desteklemiş liberallerde ve demokratlarda bile “Adam hiç fena değil dostum” duygusu uyandırmayı başardı.

ATEŞLİ FANATİKLER

Gerçek şu ki, evet CHP’nin kendi içinden çıkarabileceği en iyi aday İnce’ydi. CHP adına yarışan bir adayın sergileyebileceği en iyi performans ancak ve olsa olsa İnce’ninki kadar olurdu. Ancak yetmedi. Muharrem İnce bile, CHP dışındaki seçmenden yeterince oy alamadı.

Görüldü ki, CHP’li bir cumhurbaşkanı adayının CHP kimliğine sadık kalarak, CHP kimliğiyle yetinerek yüzebildiği deniz bu kadar, alabildiği oy en fazla bu.

Tablo, siyaset üzerine yazan ve düşünen herkes için ibretlik.

Açıkçası sorun “mevcut” CHP kurmaylarında değil. (Allah var, “Herkesin cumhurbaşkanı olacağım” mesajının da, İnce’yi camiye sokan, “Dindar kardeşlerimiz korkmasın” dedirten stratejinin de hedefi belliydi). Sorun gücünü temerküz ettiği bir ihtimalde kabına sığmayacak ve parti merkezini intikam almaya zorlayacak, kindar, üsttenci, İslamofobik tabanın öngörülemezliğinde. CHP’nin genel kitlesine göre düşük bir yüzde teşkil eden bu oran, kalabalık olmasa da sesi gür çıkan ve parti eğilimlerini etkileyebilen ateşli fanatiklerden oluşuyor. Bu kitle yapıp ettikleriyle, özellikle sosyal medyada ürettikleri nefret ve intikam diliyle Türkiye’nin kahir ekseriyetinin tercihini etkiliyor. Etkileyebilmesinin nedeni, bu kitlenin CHP isminin kuşandığı tarihsel bagajla da senkronize olmasından kaynaklanıyor.

Nitekim bir kez daha tanık olundu ki, halk Muharrem İnce’nin “herkesin cumhurbaşkanı olacağına” inanmadı. Daha doğru bir deyişle “gücü tamamen eline geçirdiğinde yozlaşabileceğini, rövanşist duygulara kapılabileceğini, klasik CHP şımarıklığına rücu edebileceğini” düşündüğü İnce’yi başkan yapmadı. İnce’yi eğlenceli, hatta gelecek vaat eden bir profil olarak görmüş olanlar bile son kertede onun yeterince “güven” telkin ettiğine inanmadı.

Çünkü, çoğu sağ seçmenden oluşan bir ülkede CHP’nin, CHP olarak iktidara yürümesi, tarihsel bagajıyla ve kendisine oy vermekle kalmayıp kimliğini perdahlayan “o tabanla” net olarak yüzleşmesine bağlı. Açık, dürüst ve yüksek sesli bir hesaplaşma yapmasına bağlı. CHP ve CHP’nin paltosundan çıkma siyasetçilerin geçmişte dindarlara ve Kürtlere yaptıklarından dolayı açık seçik özür dilemesine bağlı. Ancak havanda su dövme yüzleşmesinden değil, kaçınılmaz olarak bazı tarihsel tutumların reddiyle sonuçlanacak sahici bir yüzleşmeden bahsediyorum.

AİLEDEN SAYIYOR

Gelgelelim böyle bir durum CHP’nin sağa kayması anlamına geliyor, CHP açısından kimlik kaybı anlamına geliyor. Lakin, görünen yol da tarif gerektirmiyor. CHP ya AK Parti tabanının benimseyeceği sağ/muhafazakâr siyasetçileri çatı aday gösterme stratejisiyle hareket edecek ya da sağcı taklidi yapmayan, samimi olarak sağ skalada yer alan değerleri ve hassasiyetleri kapsayan politikalarla sahne alana dek dönüşecek. Başka bir yol görünmüyor.

Millet yeniden Erdoğan dedi. Ekonomik kriz söylentilerine rağmen. 16 yıllık yıpranmaya rağmen. Neden mi? Çünkü halk son birkaç yılda yaşanan sapmalara, sorunlara rağmen Erdoğan’ın bagajını sağlam buluyor, “orijin”itibarıyla güvenilir görüyor, kendisi gibi biliyor, aileden sayıyor.

SONER YALÇIN’IN YAZISI

ERDOĞAN’IN AKLI AKŞENER’İN HATASI

AKP:

– 1 Kasım 2015 seçiminde 49.5 yüzdeyle, 23 milyon 600 bin oy aldı.

– 24 Haziran 2018 seçiminde 42.5 yüzdeyle, 21 milyon 200 bin oy aldı. Yani…

Üç yılda AKP yaklaşık 2.5 milyon oy kaybetti…

MHP:

– 1 Kasım 2015 seçiminde 11.9 yüzdeyle, 5 milyon 600 bin oy aldı.

– 24 Haziran 2018 seçiminde 11.1 yüzdeyle, 5 milyon 500 bin oy aldı.

Parçalanmasına rağmen oylarını korudu…

Erdoğan…

– 24 Haziran 2018 seçiminde 52.5 yüzdeyle 26 milyon oy aldı.

Aradaki 5 milyon oyu MHP'den (ve 2015'de yüzde 0.3 oy alan) BBP'den aldı.

(Ülkücülerin sadece küçük bölümünün Erdoğan'a oy vermediği görülüyor!)

Yani…

AKP 2.5 milyon oy kaybederken, Erdoğan'a gerekli oyu ittifak yaptığı partiler

(ve genellikle MHP) sağladı.

Cumhur İttifakı, Erdoğan'a yaradı.

Baraj altında kalacağı belirtilen MHP yüzde 11.1 oyla herkesi şaşırttı!

Tahminlerde… AKP, MHP'ye “can simidi olacak” deniyordu; MHP'nin Erdoğan'a

“can simidi” oldu!

Peki…

Cumhur İttifakı başarılı oldu mu?

1 Kasım 2015 seçiminde AKP ve MHP toplam oyu 61.4 yüzdeyle yaklaşık 29

milyon 300 bin idi.

Bu seçimde oyları, 53.6 yüzdeyle 26 milyon 700 bine düştü. Bunun sebebi,

AKP oylarındaki 2.5 milyonluk düşüş oldu!

Sonuçta:

Seçmen Erdoğan'a, “ekonomiyi o bozdu, o düzeltsin oyu” verdi.

MUHAFAZAKAR OYLARDA DÜŞÜŞ

Hep deniyor ki:

Türkiye'de muhafazakar sağın toplam oyu yüzde 70'dir!

24 Haziran seçimi gösterdi ki, muhafazakar sağ oylar eriyor!

Cumhur İttifakı ancak yüzde 53.6 oy aldı.

Yüzde 9.9 oy alan İYİ Parti'yi sağ muhafazakar oylara eklemek zor. Bu yeni

parti, oylarını beklendiği gibi MHP'den değil, CHP ve AKP'den aldı!

AKP ve CHP'deki “merkez sağ oylar yuvalarına döndü” diyebilir miyiz?

Bu soruya sağlıklı yanıt bulmak şimdilik zor. Çünkü…

Meral Akşener yürüttüğü kampanyayla tabanının kafasını karıştırdı! Şöyle:

Akşener'i Angela Merkel'e benzetiyorum ben! Partisindeki muhafazakar

Hıristiyan Demokratlar, Merkel'e “solcu”diyor! Merkel'in kimi söylemleri,

icraatları ve Sosyal Demokratlar ile kolay anlaşması muhafazakarların tepkisine Ayrıca…

İkinci turu düşünüp HDP'ye sıcak mesajlar vermesi, tepkisel milliyetçi

oyların MHP'de kalmasına sebep oldu!

Akşener ve İYİ Parti'nin söylemi– görünümü CHP'den pek farklı olmadı!

Anlayamadıkları; CHP'nin yıllar içinde merkez sol değil, merkez sağ parti olduğu

gerçeğiydi! Muhafazakar sağ seçmen karşısında ikinci bir CHP gördü!

Partisinde kaldı.

Keza:

7 Haziran 2015 seçiminde 2.6 yüzdeyle 949 bin oy alan Saadet Partisi,

AKP'nin onca yıpranmasına rağmen 24 Haziran seçiminde 1.3 yüzdeyle 673

bin oy alabildi.

Demek ki:

Eski Milli Görüşçüler SP'ye dönmüyor; var olan düzeni onaylıyor!

Toparlarsam:

“Türkiye'de muhafazakar sağın oyu yüzde 70'dir” sözü artık safsatadır. Yüzde 50

bandına kadar gerilemiştir…

HEP ÜRKEK

Partileri ve seçmenleriyle…

Türk politik hayatını siyaset mühendisliği lekeliyor!

Partiler adaylar programlarıyla değil, kaba “matematiksel hesaplar” ile

seçmenin karşısına çıkıyor.

İşte CHP… Yıllar önce “sağ seçmeni kazanma hastalığına” yakalandı! Bu müzmin

hastalıktan kurtulamıyor. Gelip geçici olan popülizme hep yenik düşüyor.

Sürekli kafasının üstünde “Türkiye'de sağ oylar yüzde 70'dir” lafı sallanıp

duruyor!

Bu nedenle… Yoksulu, işsizi, genci, kadını, emekliyi, işçiyi, köylüyü kazanacağı

somut politikalar yerine, muhafazakar kültürel gösteriler ve sağ muhafazakar

siyasetçi transferi peşinde zaman harcıyor.

Halkçı politikaları unutuyor. Küresel vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı tek söz etmiyor.

Hep ürkek! Hep tutucu.

Alay ettiği “bedava kek” taraftarları, Erdoğan'a tekrar iktidar verdi! Bu

bile CHP “bürokratizminin” kitleleri tanımadığını, üstten kibirli baktığını, “eski

hastalıklarından” kurtaramadığını gösteriyor!

Bu sebeple… “Erdoğan'ın üniversite diploması yok” gibi “absürtlüklerden” medet

umuyor!

Hayli politize olmuş seçmenini, ne örgütlemeyi ne de seçim meydanı dışında

kullanmayı becerebiliyor. Seçmen kadar politize olamıyor parti yönetimi…

Hele… Böylesine heyecanlıumut dolu milyonların “şehir efsanesi”

söylemlere enerji harcamasına çanak tutmasına ne demeli?

Oysa. Mesele, bir seçim kazanmak değil; Türkiye'yi sahipsiz bırakmamaktır.

Muhalefetin ne derece çok önemli olduğunu umarım artık kavrarlar…