6 Şubattan bu yana ülkemizin yaşadığı deprem felaketini tüm Türkiye olarak televizyonlardan izliyoruz. Bir çok insanımız yardıma arama kurtarma ekiplerine gönüllü olarak katıldı. Birçok iş makinası operatör techizat daha ilk günden bölgeye ulaştırılmaya çalışıldı bütün bunları biliyoruz.

    Enkazları televizyondan izlediğimde tüm bu kurtarma çalışmalarından sonra imarlaşmanın nasıl yapılacağını düşünüyorum.

    Her yaşam alanını köyün kentin sokakların evlerin tarihi mekanların yapıların bir özelliği bir güzelliği var. Her bir tarihi yapının kent belleğini sakladığı, yaşattığı bir tarihi, bir dokusu, bir yerleşimi var.

    2012 yılında Antakya’ya gittiğimde tarihi mekanları sokakları, yapıları gezdiğimde bu şehrin binlerce yıllık tarihini gördüm, o tarihi sokaklarında gezerken bunları okudum.

     Şimdi bu bölgelerde enkaz kaldırma çalışmaları başladı. Yine bir telaşın içine giriliyor. Bir an önce kaldıralım tokiyi sokalım konutları yapalım telaşındalar. Yıkılmış, kısmen ayakta kalmış tarihi eserleri bilhassa Antakya’nın kentsel sit alanının temizliği enkazlarının kaldırılma çalışmalarında mutlaka bu enkazların diğer betonarme yapıların enkazlarına karıştırılmaması ayrı bir bölgede yığınla değil tasnifle yapıların isimleriyle işaretlenerek depolanması gerekir. Restorasyon çalışmalarında yerinden alınan taş, ahşap, çeşitli öğeler, numaralandırılarak bir kenara konur yapının restorasyonunda o numaralı taşlar öğeler eski yerlerine numara sırasına göre yerleştirilir. Bunlar uzmanlık gerektiren işlerdir. Bunlarda titizlikle çalışılması hatta iş makinalarıyla değil farklı yöntemlerle yerinden alınması, depolanması gerekir.

    Enkazı televizyondan izlerken 1919-1922 yıllarında Manisamızın işgali ve yakılıp yıkılmasını anımsadım. Yangından önceki Manisa’yı görmeme rağmen eski yangın ve yıkım fotoğraflarından gördüğüm kadarıyla deprem bölgesinden farkı yoktu. Sadece bir kaç fark: Yangında çatıların ahşap kısımları, malzemeleri, kapı ve çerçeveler yanmış sadece duvarlar ayaktaydı. Bir de farklı olan can kayıplarıydı. Manisa’nın dörtte üçü yanmış sadece Osmanlı taş yapıları kalmıştı. Mustafa Kemal Atatürk hızla imar planı ve inşaa çalışmalarına başlatmıştı.

   Bu planlamalarda Manisa’nın dokusu sokakları sokak genişlikleri korunarak, şehrin tarihi yapıları, silueti, korunarak imar planları yapılmış ve yeniden farklı inşaat malzemelerinden ve yapı modellerinden başlayarak imar edilmişti.

   Deprem felaketinin yaşandığı bu bölgede mutlaka tarihi yapılar tarihi dokular vardır. Ancak Antakya bu yönden çok farklı şehir, binlerce yıllık tarihi var korumak kollamak planlamak yaşatmak gerekir.

    Antakya, farklı bir şehir olmasın.

(Yarınki köşemde yine Antakya olacak.)