Moris Şinasi 1929 yılında vefat ettiğinde vasiyetnamesinde çocukluğunda tedavi gördüğü Manisa’ya bir çocuk hastanesi yapılmasını artan parayla da vakıf kurularak yıllık giderlerinin karşılanmasını ister. Moris Şinasi Çocuk Hastanesi yapımına başlanmadan önce yer seçimi yapılırken şehrin merkezi yeri olmasından dolayı eşi Madam Şinasi Moris Şinasi’nin ailesine ait evin yakınında bir yer olmasını ister. Alan yeterli olmayınca şehrin dışında bir yer olan şimdiki alanda yapılmasına karar verilir.

Hastanenin planları Amerika’da Thompson and Churchill Architects firmasına hazırlatılır. Plan her ne kadar Amerika’da hazırlatılsa da inşaat malzemeleri yerlidir ve o dönemde revaçta olan alışılagelmiş olan inşaat malzemeleri kullanılır. Ancak o yıllarda (1933) evlerde mangal kömürüyle  ısınılırken hastanenin ısıtma sistemi yapılmış ve bir kazan dairesi mevcuttur. Kazan ve ısınma için kalorifer radyatörleri ve birçok teknik inşaat malzemesinin tamamı hastanenin tıbbi malzemeleri de inşaat malzemeleriyle birlikte Amerika’dan gönderilir. Bir yıl gibi kısa bir zamanda biten hastane inşaatı bu malzemeler ile teçhiz edilerek hizmete sokulur.

İlk Başhekimi M.Necdet Otaman’dan sonra 1938 yılından 1969 yılına kadar en uzun süre başhekimlik yapan Op. Dr. Cafer Soyer (1896-1984) Vakfın amacı doğrultusunda fakir çocuklu ailelere  ilaç paralarını verdiğini, (ücretsiz bakıldığı tüzük gereği) bizzat biliyorum. (Hatta başhekimlikten sonra Dispanser karşısında açtığı özel muayenehanesinde yine bu tür hastalardan para almaz ilaç paralarını vermeye devam ederdi.) Oğlu Nejat Soyer ilkokul arkadaşımdı çok zaman hastane bahçesinde oynamaya Nejatlara giderdim. Bu mesleği edindiğimde, bahçe peyzajı Amerika’da çizilmiş olmasına rağmen Osmanlı Saray Bahçelerinin izlerini taşıdığını meslekten olunca hatırlamıştım. (2009 yılından bu yana Manisa Belediyesi olarak Çatal Kabristanlığı’ndaki kabrinin temizlik ve bakımını yaptırır, kabrini çiçekleriz, Bir vefa borcu olarak ancak bu kadarını yapabildik. Hastaneyi ayakta tutabilirsek aziz hatıralarını yaşatabiliriz.)

Nejatların evi, iki katlı başhekimlik lojmanıydı. Hastane ile lojman birinci kattan bir köprü ile  birbirine bağlanırdı köprünün üzerinde köprü boyunca uzanan beton saçak vardı. Acil durumlarda müdahaleyi ulaşımı kolaylaştırmak açısından önemli bir detaydır. Lojmanda da ısıtma tesisatı musluklar lavabolar aklım ermiyordu ama Amerikan malı olduğundan eminim. Hastaneye uzun yıllardan sonra büyük torunum çok ateşlendiğinde gitmiştik her halde salgın vardı çok çocuk hastaydı bir yatağa iki çocuk yatırmışlardı. Mimari özelliği açısından öneme haiz herhangi bir özelliğinden bahsetmeyeceğim.

Yine bir hafıza mekanı olarak, bağış ile yapılmış olan yapının ayrıca vakfiyesi olup da yıllık akar geliri olan bağışlarının devam ettiği bir kurum olarak, örf adetimizin bir simgesi olan yardımlaşma, hayır için bağışta bulunma geleneğimizin örneği olarak,  Moris Şinasi’nin Manisa’da iyileşmesini Amerika’ya gidip zengin olmasına rağmen Manisa’yı unutmayışının, vefa duygusunun bu denli bir çarpıcı örneğinin tarihçesinin yaşatılması olarak, 1932-33’lü yıllarda biz de bulunmayan sistemlerin cihazların bu hastanede kullanılmasının bir müze özelliğini taşıması olarak, (hastanenin anı köşesinde o yılların kıt imkanları ile teçhiz edilmiş bir ambulans resmi var ‘at arabası’) tüm bunların yaşatılması, geleceğe miras bırakılması, hastanenin ayakta kalması ile mümkündür. Milli ve tarihi değerlerimizin gelecek kuşaklara aktarılması vefa duygusunun gösterilmesi açısından korunması gereken bir yapıdır.

Şu anda kendi haline terkedilmiş haliyle sonunu bekler durumdadır. Biz: Ne milli varlıklarımızı kaybedecek, ne örfümüzü adetimizi unutacak bir kalemde silecek, ne de tarihimizi unutacak unutturacak bir millet değiliz. Tüm bu tür yapılar, Cumhuriyet dönemi edinimleridir. Bizim milli varlıklarımızdır. Şehrimizin kimliğidir. Hafızasıdır. Vefanın aynasıdır.